Başta söyleyeyim, parayla olan imtihanımızı kaybettik. Gerekçe, zengin olursak itibarımız artar. Oysa zenginliğin sorumluluk isteyen bir şey olduğunu unutup paraya esir olduk.
Para, sosyolojide başat bir konu olmasa da sürekli karşımıza çıkan bir konu olagelmiştir. Weber, Simmel ve Marx gibi klasik sosyoloji teorisyenleri sanayi devrimini ve ulusal pazar entegrasyonunun hızlı bir şekilde gelişimini gözlemlemişler ve sosyal değişmenin bir aracı olarak para son derece ilgilerini çekmiştir.
Enflasyon öyle bir sarmaldır ki, yükseliş trendine girdiğinde kendi kendini besler ve ekonomideki kaynak dağılımını bozarak yatırımların durmasına neden olur...
Düşünce Dergisi’nin ilk sayısında piyasa-tefekkür-haysiyet-kariyer gerilimlerinin içinde çizdiğimiz entelektüel portresi bizi kaçınılmaz bir şekilde bu gerilimin merkezindeki araç/amaç olan parayı konuşmaya itti. Neydi sahiden para?
Osmanlı kimliği ile âdeta özdeşleşmiş bir kurum olarak karşımıza çıkan vakıflar, sosyal ve ekonomik hayat içinde önemli bir yere sahip olmuştur. Bu nedenle tarihçiler, Osmanlı toplumundan bahsederken vakıf medeniyeti vurgusu yapma ihtiyacını duyarlar.
Georg Simmel, 1858 yılında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Berlin’de, kent hayatının en merkezinde konumlanan bir cadde üzerindeki evlerinde dünyaya geldi. Her ne kadar babasının erken ölümü neticesi Katolik bakıcısı tarafından bir Katolik olarak yetiştirilmişse de Simmel’in felsefesi ve toplumsal düşüncesi, Yahudi inancının izlerini taşımaktadır.
Nasıl oluyordu da FED kararları dünyanın her tarafındaki politikacıları etkiliyordu ve bir merkez bankası başkanı, ABD başkanı kadar güçlüve etkili görülüyordu? Çünkü tanrıya güveniyorlardı2 ve tarihte başka hiçbir ülkenin sahip olamadığı bir güce, yani dolara sahip olduğu içindi bu durum. Tarihin en tartışmalı parası olan doların tarihine kısa bir göz atmakta fayda var...
İnsan ne için yaşar? Felsefe ve din kitaplarında bu soruya muhtelif cevaplar verilmiştir. Peki amaç daha çok mutlu olmak mıdır, Allah rızası mıdır, saygın olmak mıdır, onurunu korumak mıdır, daha çok itibar mıdır, güç müdür?
Bu hikaye benim ürettiğim özgün bir hikaye değil. Malum sosyal medyada yüz kırk (140) karakterde farklı versiyonlarını görmeniz mümkün. Ancak para dediğinizde hele paranın anlamı dediğinizde anlatmak için kullanacağınız sayfalarca anlatıya bedel. Goethe aslında konuyu özetlemiş: “İnsan paranın sahtesini yarattı, para da insanın sahtesini.”. Bu yazıda, bir kağıt parçasını, diğer kağıtlardan ayıran anlamın ve değerin neler olduğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağız.
“Mal vasıtasıyla insan, köleleri mülkiyetine geçirmeye, hür insanları da köleleştirmeye; gönüllerini kendine bağlayamasa bile, bedenlerinde ve şahsiyetlerinde tasarrufta bulunabilmek için, gerekirse zor ve galebe yoluyla onlara baş eğdirmeye çalışır.” Gazali, İhya
Osmanlılar para basan kurumu adlandırırken genellikle darbhâne, bazen de darü’d-darp ve nukrehâne tabirlerini kullanmışlardı. Devletin merkezî darphanesi için resmi evrakta Darbhâne-i Âmire, Tanzimat Fermanı’ndan sonra ise genellikle Meskûkât-ı Şâhâne İdaresi ifadeleri yer almıştır.
“Sinema hem bir sanat hem de bir sanayidir; bazı ülkelerde kocaman bir sanayi kolu, ağır sanayi ya da otomotiv sanayisi kadar devasa, önemli ve (bazen) inanılmaz yatırımlarla inanılmaz kârlar getiren.” Giovanni SCOGNAMİLLO
İnsanlar yerleşik düzene geçmeden önce paraya gereksinim duymuyorlardı. Bir değer ölçüsü olarak paraya ihtiyaç Neolitik dönemlerde duyulmaya başlamıştır. Para bir değişim aracı olarak kullanıldığında değiş-tokuş (trampa/barter) yöntemine göre daha pratik bir yol olarak görülmüştür.
Croce’nin, “Tarihin belirli bir anında yaşayan insanın, tarihin tümü ile ilgili bir şeyler söylemeye ne kadar hakkı vardır?” sorusuna verilecek cevap, elbette ki geçmişin spekülatif bir şekilde didiklenmesi değildir.
Kalpazanlık İslam Hukuku’na göre ta’zir suçlarındandır ve Osmanlı’da da haps-i medid( uzun süreli hapis) cezasıyla cezalandırılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nde 1840 yılında ilk kaimelerin basılmasından itibaren kalpazanlık faaliyetlerinde bir artış olsa da öncesinde Osmanlı altınının dahi kalpazanlar tarafından darb edildiği görülmektedir.