Sayı 16 / Aile

Savaş sebebiyle göç eden aileler daha çok sorunlarla muhatap oluyorlar elbette. Bunlar aile birliğinin bozulması, yolda karşılaşılan güçlükler, ölümler, çocuk, kadın ve erkeklerin kaçırılması, resmi ve gayrı resmi geçişler, göç edilen ülkede yaşanan başlıca ekonomik, kültürel, psikososyal zorluklardır.

Siyasal aile konusu, esaslı şekilde ilk olarak İbn Haldun tarafından ele alınmış konulardan biri olarak karşımıza çıkar. Nitekim Haldun’a (Hassan, 2015, s. 207-209) göre devletin kurucu gücü asabiyete dayanır. Asabiyet ise devleti kuran insan gücünün aile bağlarına gönderme yapar. Diğer tabirle bu bir “kandaşlık” vurgusudur.

Parsons, ailenin işlevlerinden birinin cinsiyet sosyalizasyonunu sağlamak ve yeni bireye cinsiyet rollerindeki farklılaşmayı benimsetmek olduğunu söyleyerek cinsiyeti, ailenin merkezine yerleştirir. Ona göre çocuklar cinsiyet rollerini aynı cinsiyetteki ebeveyni ile kendisini özdeşleştirerek öğrenmektedir.

Bireyin ilk tanıştığı kurumun aile olması ileri yaşamında bu kurumun etkisinin yadsınamayacak kadar yoğun ve güçlü olacağına bir işaret olarak kabul edilebilir. Gerek ilahi metinlerde gerekse edebi ya da sanatsal pek çok üründe insanın tek başına bir yaşam sürdüremeyeceği, aile başta olmak üzere öteki ile kuracağı bağların hayatının temel dinamiklerinden olduğu vurgulanmaktadır..

Boşanma hakkında şunu söyleyelim: Kötü bir evlilikten iyi, iyi bir evlilikten kötü bir şeydir. Kötü bir evlilik varsa, eşler mutsuzsa –tabii bu mutsuzluğun oranları da birbirinden farklı olabilir- mutsuz bir hayatı sürdürmektense ayrılarak mutlu olabilecekleri bir çözümü üretmeye yönelmeleri eleştirilecek bir durum değildir.

Velayetin hukuki olduğu kadar manevi ve toplumsal yönü de gözetilerek geniş kapsamda anlaşılması gerektiği kabul edilmektedir. Fakat velayetin sınırları ne kadar geniş çizilmiş olursa olsun nihayetinde bu sınırların son haddi, çocuğun menfaati olacaktır.

Bugün medyada giderek daha fazla karşılaştığımız “toksik ebeveyn” ifadesi, planlanmış, trajik bir kopuşu imliyor. “Toksik ebeveyn” kavramı eşliğinde çocuklar/ her yaştaki çocuklar, önce aileden sonra devletten “kurtarılıp” küresel kültürel dolaşım ağına dahil ediliyor.

Geleneksel kültür kodlarındaki kırılmalar, siyasi istikrarsızlıkların ve çöküş psikolojisinin insanları içe döndürüşü, bohem düşünceler, alafranga hayatın moda-hastalık halinde mürebbiyelerle evlere girişi ve hanımın evinden çıkışı, divan şiirinde karşılığını bulur.

Ailenin sağlam temeller üzerine kurulması sadece ailenin lehine bir durum olmayıp toplumun da lehine bir durumdur. Aile ve aile yapısının korunmasına yönelik çalışmalar çocuğun ahlak gelişimini desteklemekle kalmaz, toplumun iyileştirilmesine de hizmet eder. Aile ahlakı çocuğun ahlak gelişiminde bu açıdan büyük rol oynar.

Televizyon dizilerindeki aileler, ilk bakışta tipik Türk ailesi gibi gözükse de senaryolar gerçeklikten koptu. Yerli dizilerin temel unsuru olan entrikalar, ailenin bazı üyelerinin günah keçisi ilan edilmesiyle kurgulandı. Tamamen siyah veya beyaz olmayan, hayatta grileri olan gerçek karakterler yaratma derdine düşülmedi. Babalar ise bu gidişatta seçilen kurbanlar oldu.

Aile, sadece modernleşme projesinin odağında yer aldığı için değil günümüz Türkiye’sinde hala bireylerin en çok güvendiği ve en çok bağlı olduğu kurum olması açısından da önemlidir.

Ailedeki ilişki uzamının zayıflaması ve yoğun annelik anlayışına karşılık günümüzde dijital teknolojinin gelişimi ve iletişim alanının genişlemesi, çağdaş annelerin yalnızlıkları ve yoğun annelik ideali ile mücadelelerinde onlara yeni imkanlar sunmuştur/sunmaktadır

Ev, her şeyden evvel bir güven duygusu ve bir öğüttür. Bachelard’ın dediği gibi ev, insanın düşünceleri, anıları ve düşlerini yani zamanın zihin fazlarını gözeneklerinde saklayan bir petektir; kişiliğimizin balmumunu biriktirir ve bizi bir kişi olarak bütünleştirir.

Deneyim tabanlı düşünce biçimi, diğer düşüncelerin salt bir kabul etme yoluyla yani varsaymaktan yola çıkılarak oluştuğunu öne sürerek diğer düşünceleri eleştirmektedir. Fakat deneyimin referans olarak alındığı yaklaşım, kendisini diğer görüşlerden çok daha doğru olarak değerlendirmesi nedeniyle gerçekte bir tahakküm alanı da oluşturmaktadır.

takdim yerine quot aile quot h l bildiğimiz gibi mi

Ailenin, dününü, bugününü ve yarınını panoramik bir bakışla ele almaya çalıştığımız “Aile hâlâ bildiğimiz gibi mi?” başlıklı sayımız elbette ki bu alanda yapılan ne ilk ne de son çalışma olacak. Zygmunt Bauman’ın tabiriyle “akışkan modern dünyada” ailenin hangi hüviyetlere bürüneceğini, nasıl biçim değiştireceğini ve hangi tartışmaların odağında olacağını elbette zaman gösterecek. Bununla birlikte elinizde tutmuş olduğunu sayının şimdilik bu alanda önemli bir kaynak olacağını ya da öyle olmasını umut ettiğimizi söyleyebiliriz.



Toplam: 19 |  Gösterilen: 1 - 19 1