15 Ekim 2020

  • Paylaş
korona ve post-korona

Korona sürecinde hem kitlesel hem de bireysel şiddet vakalarında da maalesef ciddi bir artış söz konusu. Aile içi şiddetin hızla yükseldiği, uğradığı şiddet sonucu bireysel sığınma talep eden kadın sayısının çoğaldığı ve boşanma başvurularının dört kat kadar arttığı sürecin başlangıcında ilk gelen bilgilerden.

Amazon ormanlarında kanat çırpan bir kelebek Güney Asya’da büyük bir fırtınaya sebep olabilir mi? Kaos teorisine göre bu mümkündür, her ne kadar meteoroloji uzmanlarına göre imkânsız olarak değerlendirilse de bir gün bir Çinlinin belki de bir öğle yemeğinde yediği bir yarasa ile tüm dünya düzeninin alt üst olduğu aşikâr. Öyle ki büyük birliklerin dağılma eğilimine girdiğinden, ulusçu politikaların her geçen gün artacağından, ulusal sınırların daha da katı belirleneceğinden söz edilmekte. Şimdiden sosyal bilimciler “Postcorona süreci” olarak isimlendirdikleri süreç ile ilgili analizler yapmakta, tahminler yürütmekteler. Bazı öngörülere göre Avrupa Birliği’nin hatta belki Amerika Birleşik Devletleri’nin dağılma sürecine gireceği, NATO birlikteliğinin sorgulanacağı, olası dağılmalarda yeni birlikler kurulacağı ve buna dair hangi ülkelerin yan yana gelebileceği şimdiden konuşulmakta. Silah teknolojisinde bu kadar ileri gitmiş dünyanın, sağlık ve sosyal alanda ne kadar eksik olduğunun ortaya çıktığı, bundan sonra yatırım yapılacak alanların sağlık ve tarım politikaları üzerine olacağı öngörülüyor. Bunların yanında bireysel bazlı ilişkilerin nasıl olacağı da ayrı bir muamma. Sonuçta insan sosyal bir varlık ve kendini topluluk içinde tanımlayabilen bir canlı. Ancak bu, virüsün yaratacağı “travma sonrası stres bozuklukları” ve olası virüsün tekrar dirilme gücü, insanların sosyallikten uzak bir yaşama doğru evrilebileceğine işaret ki bu da ilk insandan itibaren kurulan sosyal düzenin tekrardan inşa edilmesi anlamına geliyor.

İnsanoğlu ilk kez hasta olmuyor elbette, ilk kez salgın bir hastalıkla karşılaşmıyor. Dünya tarihi salgınlarla, hastalıklarla dolu. Lakin bu sefer insanlık bambaşka bir hissiyata büründü; kendini en güçlü hissettiği anda, her şeyi kontrol edebilecek güç ve kutsiyeti kendinde hissettiği anda gelen bu salgın, insana acziyetini tekrar hissettirdi. Bir bakıma doğanın, teknolojiden ve bunun kölesi olmuş insandan intikam aldığı söylemi çok da yersiz değil sanırım. Her şey bir yana virüsün zengin-fakir, güçlü-zayıf, eğitimli-cahil ayrımı yapmaksızın öldürme gücü, bütün kapitalist sistemi ve onun yıkıcı gücünü şimdilik bertaraf etmiş gibi. İnsanlardaki yaşama güdüsü her türlü değerin önüne geçmiş durumda.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Şiddet sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

“emperyalizm, hegemonya, imparatorluk: tarihsel dünya düzenleri ve ırak’ın işgali” kitabının incelenmesi

Şiddet nedir? Onu nasıl tanımlarız? Bize neyin şiddet olup olmadığını ayırmamızda yardımcı olan veya bizi yanıltan telakki zeminleri nelerdir? Yazıda incelenecek olan kitap, bu soruların temelinde düşünürlerin fikirlerini ortaya koymamaktadır. Bunun yerine, düşünürlerin “verili” bir şiddet anlayışı üzerinden getirmiş oldukları eleştirileri işlemeyi amaç edinmektedir.

Korona sürecinde hem kitlesel hem de bireysel şiddet vakalarında da maalesef ciddi bir artış söz konusu. Aile içi şiddetin hızla yükseldiği, uğradığı şiddet sonucu bireysel sığınma talep eden kadın sayısının çoğaldığı ve boşanma başvurularının dört kat kadar arttığı sürecin başlangıcında ilk gelen bilgilerden.

Günümüzde korku sineması, doyumsuz insanoğlunun istek ve arzuları doğrultusunda sınır tanımaz şiddet ve cinsellik barındıran bir havaya bürünmüştür. İlk dönemlerin zarif ve ince ölümleri sonraları kanların oluk oluk aktığı ve beden parçalarının ortalığa savrulduğu savaş sahnelerinin çok üstünde vahşet verici ve hatta iğrendirici öğelerle süslü bir yapıya dönüşmüştür.

Akran zorbalığı konusunda okullarda yapılacak çalışmalar arasında okul politikası geliştirme, kurum kültürü oluşturma ve akranlar arasındaki iletişimin niteliğini arttırma çalışmaları yapılması olası sorunların önlenmesi, azaltılması ve ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır.

Siber zorbalık sadece söylemsel düzeyde gerçekleşmez, kişisel bilgilerin izinsiz kullanımı, mesajların, resimlerin kayıtların habersizce paylaşılması gibi etik dışı davranışları da içerir. Bu nedenle siber zorbalık, hem kullanılan aracın türüne göre hem de içeriğe göre çeşitlilik göstermektedir.


En Çok Okunanlar