18 Nisan 2021

  • Paylaş
türk sineması’nda iktidar savaşlarında “mısır savaşları” dönemi

Yapımcılar ile sinema işletmecileri arasındaki sorunun temeli gelir paylaşımına dayanıyor. Sorun ortada ve herkes durumun farkında aslında. Çözümde tarafların oturup anlaşmaları ama özellikle Mars, anlaşmaya yanaşmayınca konu devletin müdahalesi ile sonuçlandı.

Kitleleri etkileyen bir sanat dalı olarak sinema, öznesi ne olursa olsun iktidarların gücü elinde bulundurup topluma yön verme, şekillendirme süreçlerinde etkili bir araç olarak kullanılagelmiştir. İlk toplu gösterimin yapıldığı 1895 yılından bugüne toplum duygu ve düşüncelerini manipüle edebilen sinema, salt propaganda aracı olarak kullanıldığı gibi ikna edici bir sanat ürünü olarak kültür endüstrisinin de etkileyici bir aracı olmuştur. Verilen mesajları almaya gönüllü hedef kitlenin beğenisini kazanacak anlatım şekilleri ve öyküler ile sinema, seyircilerin zaman içinde değişim geçirmelerine zemin hazırlamaktadır. Bu yüzden hükümetler, devletler, ideolojiler, şirketler, yönetmenler kendi fikir ve düşüncelerini, bazen idealist bir düzlemde bilinçli olarak bazen farkında olmadan bilinçaltındaki birikimleri ile birlikte sinema ürünlerinin içine yerleştirmişlerdir. Her şekilde bu kendi iktidarlarını kurma, yayma ve meşrulaştırma süreçlerine katkı sağlamaktadır.

Amerika, Rusya, Almanya, İtalya gibi pek çok ülkede siyasetçiler, devlet adamları, iktidarlarını güçlendirmek için sinemayı etkin şekilde kullanmıştır. Lenin, Hitler, Franco sinema ile iktidarlarını kabul ettirip genişletirken devlet eliyle bu iktidarın devamı için sinema okulları, kurumları kurmuş bir taraftan eğitim vermiş diğer taraftan da sinema endüstrisini kontrol altına almaya çalışmışlardır. Sansür ve baskı ile senaryolar belli konularda şekillenirken öyküler daha simgesel bir kimliğe bürünmüş minimal bir anlatım tarzı ortaya çıkmıştır. İran Sineması böyle sıkıntılı bir süreçte iktidarın sert müdahalelerine rağmen kendine has bir dil ortaya çıkarmıştır. Türk Sineması da ilk yıllarının siyasal krizleri ve savaş ortamında propaganda ve haber filmleri ile kendini var etmeye çalışmıştır. Askeri bir kimlikten sivilleşmeye geçildiği dönemde ancak kurmaca filmler çekilmeye başlanmıştır. Tiyatrocular döneminde Muhsin Ertuğrul’un sinemamızdaki mutlak iktidarı, Cumhuriyet kurucularının iktidarı ile birleşerek yeni kurulan devletin yapılanmasına hizmet etmiştir. Ülkemiz, dönemin farklı ülkelerindeki faşist ve sosyalist iktidarları gibi sinemadan yeterince faydalanamamıştır. Sinemaya direkt katkı sağlanmak, yeni oluşumları teşvik etmek, zemin hazırlamak yerine; sinema, kanunlar ile yönetilmeye kimi zaman sansür kimi zaman da baskıyla denetim altına alınmaya, şekillendirilmeye çalışılmıştır. Sık gerçekleşen iktidar değişimleri ve siyasal krizler, bu kolaycı sözde çözüme başvurulmasına neden olmuştur.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin İktidar sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Düşünce Dergisi’nin, iktidar kavramını enine boyuna tartıştığı ve farklı disiplinlerin bakış açılarını bir araya getirerek geniş bir perspektiften meselenin anlaşılmasına gayret ettiği yeni sayısı huzurlarınızda.

İktidarı herkes hayal eder, arzu eder. Bunda bir belirsizlik yok. Öte yandan iş, “istemeye” yani “irade etmeye” geldiğinde bu kadar emin olamıyoruz. Çünkü devlet ya da talih kuşu, her isteyene değil; istediğine konar. Zaten her isteyenin iktidar sahibi olamayacağı gerçeğini, gücün doğası ya da doğa yasası olarak güç bize söyler.

Yüzyılın başına göre hemen her alanda olduğu gibi ekonomik iktidar ile siyasi iktidar arasındaki ilişkilerde önemli değişmeler yaşandı. Önceleri ekonomik iktidarı elinde tutanlar siyasi iktidara sahip olurken günümüzde bu süreç tersine döndü. Toplumda siyasal iktidarı ellerinde bulunduranların ya da iktidarı denetleyenlerin ekonomik iktidara da sahip oldukları görüldü.

Neoliberalizm ile birlikte devletler, girişimcilik ile ilgili birtakım özgürlüklerin sağlanması ve serbest ticaretin gerçekleşmesi için kurumsal çerçeveyi oluşturmuştur. Ancak, bu kurumsal çerçeve, insanların refahına yönelik oluşturulmaya çalışılsa da kapitalizmin sermaye ile ilişkisinin yoğunlaşmasıyla bu çerçeveler uluslararasılaşma çerçevesinde finansallaşmayı tetiklemekte ve bireylerin gelirlerinin, finansal sisteme, borçlanmaları karşılığında dâhil edilmesine neden olmaktadır.

Bireyler, tüketilen nesneler çağının edilgen unsuruna; tüketmek için üreten kişilere dönüşmüştür. Bu dönüşümün temelinde, zihniyette olduğu kadar uygulama alanı olan pazarların da yoksunluk çektiği ahlâk unsurunun kullanılamayışından söz edilebilir.

yirmi birinci yüzyılın teknoloji temelli iktidarı

Enformasyonun ve toplumun, yapay zeka ve bilgisayarlar/bilgisayar ağlarınca kontrol edilmeye başlanması, aynı zamanda toplumsal iktidarların daha da güçlenmesine ve -bu iktidar güçleri üzerinde hiçbir söz hakkı bulunmayan- sıradan insanların paranoyalarının en üst düzeylere taşınmasına da yol açmıştır.


En Çok Okunanlar