Mesut AYTEKİN

Çağdaşlık savaş sonrası yıkılmış Türkiye’nin önüne konmuş bir hedeftir. Atatürk bunun için mücadele etmiştir. Bir ülke her şeyden önce çağdaş olmalı, bilimle fen ile meşgul olmalıdır. Peki, bunun ölçütleri nedir? Okumak, eğitim almak, araştırmak, dans etmek, sanat icra etmektir.

Türk Sineması’nda da toplumun temel kimlik ve kültür unsurlarından biri olan din ve dini öğeler (özellikle İslamiyet), sıkça konu edinilmiş, işlenmiş; sinemacıların ve iktidarların bakış açıları doğrultusunda topluma sunulmuştur.

Yapımcılar ile sinema işletmecileri arasındaki sorunun temeli gelir paylaşımına dayanıyor. Sorun ortada ve herkes durumun farkında aslında. Çözümde tarafların oturup anlaşmaları ama özellikle Mars, anlaşmaya yanaşmayınca konu devletin müdahalesi ile sonuçlandı.

Sanatların içinde en kentlisi sinemadır. Jacques Ellul’ün ifadesi ile bu bir zorunluluktu.

nazif tunç ile röportaj

“anadolu’nun ıssızlaşan, bozkıra dönen güzel medeniyetini, kültürünü, sinemayla yeşertecek insanlara ihtiyacımız var”

takdim yerine yakın plan sinema

Düşünce Dergisi’nin 13. sayısında sinema kavramının doğuşundan yola çıkarak teknik özelliklerini ele alıp Türk Sineması özelinde belli başlı konulara değinip farklı sektör paydaşlarından görüşlerle saha tecrübelerini aktarmaya çalıştık.

suat köçer ile röportaj

"sinema meselesi olan insanların hikayeleriyle vücut bulur"

ceyhan kandemir ile röportaj

"dijitalleşme ve mobilite büyük kolaylık ancak asıl sorun içerik üretimi ve yaratıcılıkta"

Üniversitelerimizin tarihi 1453 yılına yani İstanbul’un fethine kadar dayandırılmaktadır. Bu yüzden ülkemizin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi kuruluş tarihini 1453 olarak kabul etmiş ve logosuna işlemiştir.

Bilgi, güç ve söylem, felsefecileri, düşünürleri ve sosyal bilimcileri yıllarca meşgul etmiştir. Bu üç kavram dünyayı tanıma ve sosyal olgular üzerinde fikir yürütme aşamasında değişik yöntem ve analizlerin doğmasına, yeni görüş ve düşüncelerin ortaya atılmasına sebep olmuştur.

devletin ideolojik aygıtı olarak sinema

Duygusal boyutta özdeşleşebileceği kahramanlar ile hayalleri bir araya getiren sinema, devletin ideolojisi ile toplum arasında bir arabulucu gibidir. Genellikle ise bu arabuluculuk devletin hanesine artı puan yazdıran ikna ile sonuçlanır.

-türk milliyetçiliğinin türk sineması’ndaki serüveni üzerine kısa bir inceleme-

Sanatın doğuşuna zemin hazırlayan güzellik arayışı ruhtaki güzelliğin ortaya çıkışıdır aslında. Mağara duvarlarından papirüslere, Roma sütunlarından Anadolu kilimlerine, İnka düğümlerinden Mısır piramitlerine hep hikâyesini daha güzel anlatma peşinde koşmuştur insan. Çünkü hamurunda ve ruhunda güzellik vardır…

parayı bulan filmini çeker

“Sinema hem bir sanat hem de bir sanayidir; bazı ülkelerde kocaman bir sanayi kolu, ağır sanayi ya da otomotiv sanayisi kadar devasa, önemli ve (bazen) inanılmaz yatırımlarla inanılmaz kârlar getiren.” Giovanni SCOGNAMİLLO

Günümüzde korku sineması, doyumsuz insanoğlunun istek ve arzuları doğrultusunda sınır tanımaz şiddet ve cinsellik barındıran bir havaya bürünmüştür. İlk dönemlerin zarif ve ince ölümleri sonraları kanların oluk oluk aktığı ve beden parçalarının ortalığa savrulduğu savaş sahnelerinin çok üstünde vahşet verici ve hatta iğrendirici öğelerle süslü bir yapıya dönüşmüştür.

Sinema, başlangıcından beri bir göç hikâyesiydi aslında yani duygu, düşünce, hayal ve yaşanmışlıkların hapsolduğu insan bedeninden kurtulup beyazperdede yeniden hayat bulması idi.

Türk sinema endüstrisinde ilginç bir sinema anlayışını oluşturan Bölge İşletmeciliği Sistemi, 1965 ile 1975 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. Yetmişli yılların ikinci yarısından sonra televizyonun yükselişe geçmesiyle birlikte sinemaya olan ilginin azalmasıyla; artan siyasal olaylarla; sinemada erotik ve dövüş filmlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte bölge işletmeciliği işlemez duruma gelmiştir.



Toplam: 17 |  Gösterilen: 1 - 17 1