....
Göç sadece insanların bir yerden başka bir yere gitmesi midir? İşte sözlükçülük burada suskun kalmaktadır. Çünkü sadece insan hareketi olarak tanımlanamayacak kadar büyük bir hadisedir. Bizim göçümüzün öznesi Türklerdir. Nâzım, Kuvâyı Milliye destanında şöyle bir ifade kullanır:
“Dörtnala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi
Uzanan bu memleket bizim.”
Aslında şair bizim şimdiye kadar yaptığımız göç kelimesi tanımını kısaca şiirleştirmiş. Uzak Asya’dan bir kuşluk vakti yola çıkıp başka bir ikindisinde bu topraklara gelmişçesine. Belki de böyle oldu ama bu yolun içinde savaşlar, kayıplar, göz yaşları ve ömürler oldu. Şairin bu detayları geçerek yaptığı özet kısmı ise oldukça etkileyici:
“Bu memleket bizim”
Bir şeye “bizim” demek kolay değildir. Çünkü sahip olmak gerekir. Sahiplik olmak ise bir bedel gerektirir. Bu memleket gerçekten bizim çünkü biz bir bedel ödedik. Nice iyi kötü tecrübe ile Asya’nın devasa bozkırlarından kalkıp Anadolu kıtasına sığındık. Burayı çok da yadırgamadık. Burayı benimsedik, sevdik hatta vatan kabul ettik. Bu kolay değildi ama Asya’dan kopup Anadolu’ya gelmek de hiç kolay değildir. Zorluktan çekinseydik yola çıkmazdık. Geldiğimizde hemen bizim de olmadı zaten. Ama Anadolu’yu Türk yapacak sermayemiz de yok değildi. Bunlar nelerdi peki? Birçok şey ama ben burda dilde ve edebiyattaki sermayeden bahsedeceğim.
Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Göç sayısında...
Göç ve mülteciliğin akademik ve toplumsal hayatımıza bu kadar yoğun bir biçimde girmesinde şüphesiz, (Suriye savaşının başlamasıyla) İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük zorunlu göç sorunu ile karşı karşıya olmamızın önemli bir payı var.
Altıncı yılını dolduran Suriye iç savaşı ve Türkiye’nin uyguladığı açık sınır politikasının neticesi olarak resmi rakamlara göre üç milyon civarında Suriye vatandaşı bu süreç içerisinde ülkemize sığınmıştır.
Artık-değerin gaspı, feodal bağlarından özgürleşmiş emek gücüne ve paranın mahiyetinde gizlenmiş meta fetişizmine olduğu kadar emek sürecinin denetimini kaybetmemek adına emekçiyi daima baskılayacak bir yedek emek ordusuna ihtiyaç duymaktadır. İşte bu çok ihtiyaç duyulan yedek emek ordusunu besleyen en önemli demografik hareket de göç olmuştur.
Tarih boyunca yapılan göçlerin insanın varoluşunu tamamlayan bir süreç olduğundan bahsedilebilir. İnsan gruplarının, dolayısıyla kültürlerin karşılaşmasından yeni toplumsal yapılar, yeni kültürler oluşur. Her bir karşılaşma yeni bir toplumsal inşa manasına gelir.