08 Ağustos 2020

  • Paylaş
osmanlı medreseleri ile avrupa üniversiteleri neden mukayese edilmeli?

Osmanlıların ilmi varlıklarının yanı sıra idari yapılanmalarının anlaşılmaları bakımından da önemlidir. Medreseler ve onun meydana getirdiği meşruiyet sağlayıcı kimlik Osmanlı saltanatı tarafından saygı görmüş ve sözü edilen bu gelenek özenle korunarak 19. yüzyıla değin devam ettirilmiştir.

...Genel olarak Osmanlı Devleti’nin özel olarak da Osmanlı eğitim tarihinin daha nitelikli bir biçimde anlaşılabilmesinin mukayeseli okumalara bağlı olduğu iddia edilebilir. Özellikle tanımlamacı yaklaşımlarla sınırları belirlenen ve açık kimlikleri ortaya konan Osmanlı medreselerinin faaliyette bulundukları sürece nasıl bir dönüşüm içinde oldukları ancak benzer kurumlarla yapılacak mukayeselerle anlaşılabilir. Bu bakımdan Osmanlı medreselerinin hem başka coğrafyalardaki benzerleri hem de kendi tarihleri boyunca farklı dönemlerdeki durumları ile mukayese edilmeleri bir zorunluluktur.

Ancak, yukarıda ifade edilenlere ek olarak Osmanlı medreselerinin bırakın Avrupalı muadilleri ile karşılaştırılmalarını, İslam coğrafyasının diğer bölgelerindeki benzerleriyle bile mukayese edildiklerini söylemek mümkün değildir. Bu iddiaya dayanak olarak özellikle Hindistan’ın Türk yönetimindeki veya İran, Mısır, Tunus, Umman, Çin ya da diğer Müslüman nüfusun yaşadığı topraklardaki medrese gelenekleriyle henüz mukayeselerin yapılamamış olması gösterilebilir. Kuşkusuz 16., 17. veya 18. yüzyıllarda bahsi edilen coğrafyalarda yaşayan Müslümanların devam ettikleri ve bilgi ürettikleri medreseler mevcuttu. Pekiyi bu durumda 18. yüzyılın Ankara’sındakilerle Delhi’deki medreselerin ders programlarının ve öğrenci profillerinin ya da çalışma biçimlerinin nasıl olduğu ve bir sonraki yüzyıla nasıl devredildikleri dikkat çekici değil midir? Bu iddianın yanı sıra medreselerin bir öncekiler gibi Avrupa’daki eğitim kurumlarıyla da mukayese edilmelerinin onların tarih sürecindeki koordinatlarını göstermesi bakımından da mühim katkılar sunacağı iddia edilebilir.

Yukarıda işaret edilen, sorulan soruların bir benzeri ve belki de daha kuvvetlileri aslında Avrupa’daki üniversiteler için de sorulmalı ve bu husustaki sorular çeşitlendirilerek derinleştirilmelidir. Çünkü Osmanlı medreselerinin Avrupalı muadilleri ile yapılacak mukayeseleri 16. yüzyıldan sonra ortaya çıkan farklılaşmanın anlaşılması bakımından öncü nitelikli sonuçları vereceği söylenebilir. Öyle ki söz konusu niteliklerin her bakıdan bugünün anlaşılmasını kolaylaştıracak verileri içinde barındırdığı öne sürülmelidir. Bu bakımdan yapılacak mukayesenin 19. yüzyılın sonundan itibaren, en azından, Osmanlı ve sonrasındaki entelektüel atmosferi oluşturan günümüz Türkiye’sinde sorulan ve cevabı aranan en esaslı sorulardan Batı’nın nasıl olup da Osmanlı karşısında geometrik bir ilerleme gösterdiğinin anlaşılmasına katkı sağlayacağı aşikardır.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Üniversite sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Klasik üniversite yapılanmalarının hepsinin bir felsefesi ve bu felsefe üzerine kurguladıkları bir sistemleri bulunuyor. Bugün bir Alman Üniversitesi, bir Fransız veya İngiliz Üniversitesi’nden ve ekollerinden bahsedebiliyoruz. Bu da bizi “‘Bir Türk Üniversitesi’ var mıdır?” şeklinde bir soruya yöneltiyor.

Türk üniversitesi modern bir teşebbüs olarak 1900’de Sultan Abdülhamid tarafından kurulmuştur ve iyi ve güçlü bir üniversite olarak kurulmuştur. 1900’de biz bu modern üniversiteyi kendi geleneksel kültür mirasımızla ilişki içerisinde kurduk. Bu anlamda modern üniversite olduğu gibi transfer edilmemiştir.

Bugün içinde bulunduğumuz küresel salgın süreci de eğitimde dijital dönüşümü tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık tüm üniversitelerde, uzaktan eğitim ve online öğretim bir tercih meselesi değil zorunluluk haline gelmektedir.

En üst düzey bilgi üreten kurumlar olarak üniversiteler, insanın anlam arayışına cevap bulma, hayat görüşünün oluşması ve bu görüşe göre evrenin anlamlandırılmasına katkı sağlamaya çalışan kurumlardır.

aziz sancar bilim her türlü baskıdan uzaklık ister

"Her şeyden önce çocuklarımıza bilim kültürünü ve çalışmadan başarılı olunamayacağını aşılamamız gerekiyor. Ne kadar zeki ve kabiliyetli olursanız olun, çalışmadan kendinize, ailenize, memleketinize ve insanlığa katkı sağlayamazsınız."

Durmuş Hocaoğlu, Üniversite meselesini ilköğretim düzeyinden ele almakta, üniversitenin maddi ve manevi boyutlarını birlikte işlemekte, üniversitenin problemlerinin kaynaklarını ortaya koymakta ve Türkiye’nin gelişebilmesinin yolunun eğitimin külliyen yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olacağını savunmaktadır.


En Çok Okunanlar