08 Mart 2022

  • Paylaş
küreselleşme sonrası çağda hâkimiyetin yeni hali: jeoekonomi

Jeoekonominin vurguladığı husus, devletlerin oluştuğu günden bu yana uluslararası siyasette önemli bir yeri olan ekonomik araçların dış politikada kullanımının; günümüzde askeri araçların kullanımı ve kullanım tehdidi stratejilerinden daha makul ve rasyonel bir politika biçimine dönüştüğüdür.

Çalışmada uluslararası siyasette günümüzde yaşananların anlaşılması, izah edilmesi ve karar verici makamlara makul ve rasyonel dış politika stratejisi üretilmesi alanlarında ciddi bir önemi haiz olan, kapsamlı bir literatüre sahip ancak Türk sosyal bilim dünyasında yeterince bilinmeyen veya henüz kıymet atfedilmeyen jeoekonominin bir kavram ve dış politika pratiği olarak varlığı, muhtasar biçimde ortaya konulmuştur. İlk olarak anlama eylemine hizmet eden boyutuyla jeoekonomi bir kavram olarak anlatılmış, ardından dış politika stratejisi olarak jeoekonomi izah edilmiş ve son olarak ABD-Çin rekabetinin jeoekonomik yorumu ortaya konulmuştur.

Jeoekonomi Kavramının Tarihi ve Günümüzdeki Hali

Jeoekonominin geçmişi, bir kavram olarak 1920’lerin ortasına dayanmaktadır. Alman sosyal bilim dünyasının ürettiği ancak günümüzdeki anlamıyla değil jeopolitikayla ilişkili bir kavram olarak tasarladığı kavramın, günümüzdeki muhtevasına ulaşması için biri sıcak diğeri soğuk olmak üzere 2 savaş geçmesi gerekmiştir. Kavramın muhtevasının oluşmasının temelinde SSCB ve ABD arasında süren silahlanma yarışında ABD’nin galip gelmesi ve SSCB’nin dağılmasıyla oluşan uluslararası sistem bulunmaktadır. Uluslararası ilişkiler disiplininde günümüzde kullandığımız birçok kavram ve yaklaşım, ilgili dönemde ortaya çıkmış yahut yeniden hatırlanarak güncel biçimlerine kavuşturulmuştur. Jeoekonomi kavramı da bu çerçeveye dâhildir. SSCB’nin dağılmasıyla ABD’nin askeri güç olarak rakipsiz kaldığı düşüncesiyle birlikte, yeni dönemde ABD’nin uluslararası siyasetteki liderliğine karşı meydan okumaların ekonomik nitelikte olacağı beklentisi ve ABD’ye bu doğrultuda dış politika tavsiyesi hazırlama düşüncesi, literatürü ortaya çıkarmıştır. Süreçte ilk olarak 1990’larda Japonya’nın yükselişine karşı ABD’yi önlem almaya çağıran, 2000’lerde Rusya’nın toparlanmasını gündemine alan ve 2010’lardan itibaren Çin tehdidine dikkat çeken bir seyir söz konusu olmuştur. Ancak 2000’lerin ortasından itibaren jeoekonomi, ABD dış politikası ve Büyük Güç Mücadelesi kapsamının ötesine geçerek bilhassa gelişmekte olan ülkelerin, iktisadi gücüne denk bir siyasal güç isteyen ülkelerin ve mevcut küresel/bölgesel statükoyu (status quo) sürdürmek isteyen aktörlerin dış politikalarını da kapsayan bir boyuta erişmiştir.

Bir dış politika stratejisi olarak ise jeoekonominin ortaya çıkışı, devletlerarası rekabet ve iş birliğinin tarihi kadar eskidir. Ancak bu eskilik jeoekonomiye bir eskimişlik sıfatı vermemekte, bunun yerine kadim bir geçmiş sunmaktadır. Zira çalışmada ve literatürde kullanıldığı haliyle bütüncül jeoekonomi stratejilerinin oluşması da kavramın, mevcut muhtevasının oluşmasına denk bir seyir izlemiştir.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Piyasa" sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Yaşar Hoca 24 saati dolu dolu yaşayan biriydi. Gece 11-12’de internetten canlı eğitimler verip, yatırımcılarla sohbetler yapıp, sabah 5’te internet sitesine yorumlarını ekleyip, 8’de ofiste olmak, ben hiçbir zaman alışamasam da, onun için normaldi. Ya da gece 3-4 gibi yorumlarını, yazılarını tamamlayıp sabah 7-8 gibi TV’lerde yorum yapmak. Bunların çoğunun maddi bir getirisi de yoktu.

Bağlam olarak yazarın, kitap içeriğinde önce ekonominin dengelerini anlatıp sonra ekonomik krizleri anlatması, kitabı daha da anlaşılır hale getiriyor. Böylelikle okuyucu olaylara geniş bir perspektiften bakabilme imkanı buluyor.

“Yahudilerin faizli borç ilişkilerindeki başarısı ise toplumların gelir adaletsizliğini artırdığı ve yoksulluğa sebep olduğu için birçok devlet tarafından iyi karşılanmaz fakat tüm bu etkenler, Yahudilerin finansal başarısını etkilemez.”

Ahmet Midhat Efendi, 1890’da kaleme aldığı Müşahedat romanında, önce İstanbul’un sebze halindeki esnafının tek tek nasıl kuruşlandığını tasvir eder; sonra bize büyük bir girişimci portresi çizer. Seyit Mehmet Numan, para şöyle dursun, kredi kavramını bile ete kemiğe büründürmüş ender Osmanlılardan biridir.

Piyasanın egemenliği neoliberal söyleme teslim olmuş dünyamızda neredeyse aksi düşünülemez ve geri döndürülemez bir süreç gibi görünüyor. Bu haldeyken piyasanın yeniden bir ahlâki pusulaya ihtiyacı olduğu ortada.

Kendi içindeki olanca farklılığına rağmen bütün teolojik sistemlerin tepe noktasında Tanrı yer alır, bu o sistemin kutsalını belirtir. Ekonominin tepe noktasında ise Piyasa vardı. Cox, Piyasa kelimesi kasıtlı olarak büyük harfle yazar; amacı “bu kelimenin sahip olduğu gizeme ve iş adamları arasındaki saygınlığına” işaret etmektir.


En Çok Okunanlar