17 Mart 2023

  • Paylaş
anlam arayışından istismara yeni dinî hareketler

Yeni dini hareketlerin, araştırmacıları temelde 4 ana gruba ayıracak şekilde tartışma kaynağı olduğu söylenebilir: 1) bu hareketlere sosyal ve/veya psikolojik sapmalar olarak bakanlar, 2) bu hareketleri sosyal veya kültürel teşkilatlar olarak ele alanlar, 3) samimi dini tecrübeler olarak inceleyenler ve 4) sahte inançlar veya hakikat arayışına karıştırılmış şeytani yapılanmalar olarak ilan edenler.

Evrende yegâne sorumluluk sahibi varlık olan insan, yeryüzüne düşüşünden itibaren sürekli bir anlam arayışı içinde olmuştur. Nitekim anlam ve anlamlandırma insan gerçeğinin bir olgusudur; bilen, yapıp-eden, tavır takınan, isteyen, özgür hareketleri olan, çalışan, eğiten ve eğitilen, inanan, konuşan vb. özellikleriyle insanoğlunun ortaya koyduğu bir bilinç durumudur. Bir diğer ifadeyle insanın anlam arayışı zaman ve mekanla sınırlanamayacak varoluşsal bir eğilimdir.1 Eliade’nin işaret ettiği üzere, insanın dünyadaki uzun tarihi boyunca benimsediği kutsal (sacred) ve kutsal dışı (profane) olmak üzere iki varoluş tarzı söz konusudur.2 Geleneksel süreçte her şeyin kutsallıkla ilişkilendirilip anlam kazandığı bir dünya var iken, modern dönemde yeni arayışlar içinde din dışı bir dünya var edilmeye çalışılmaktadır.3 Öte yandan bilindiği üzere din, ilk insan ile başlayıp günümüze kadar devam eden bir olgudur ve insanlık tarihinin her döneminde dine ve dini inançlara rastlanmaktadır. Bundan dolayıdır ki bugünün toplumları açısından da dinin ne anlama geldiği, birey ve grupların düşünce ve pratiklerine ne ölçüde etki ettiği ve dünyayı açıklamada ve anlamlandırmada ne kadar kapsayıcı olduğu gibi hususlar noktasında çeşitli tartışmalar yapılmakta ve post-seküler bir toplumda din, paranteze alınarak incelenmektedir.

Modern dünyada/toplumda el etek çekmesi beklenen dinin, farklı ve çoğulcu bir yapıya bürünerek varlığını devam ettirdiği, ancak geleneksel toplumlarda olduğu gibi kapsayıcı söylemlerini ve görünümünü önemli ölçüde kaybettiği ve çok parçalı bir görünüme sahip olduğu dile getirilmektedir. Dahası dinin, kişisel bir tercih meselesi, ekonomik bir değer, pazarlanabilir bir meta ya da tüketilebilir bir nesne konumuna indirgendiği ya da dönüştürüldüğü de gözlemlenmektedir.5 Batı kültürünün son elli yılına damgasını vuran “yeni dini hareketler / YDH” (new religious movements) olarak isimlendirilen oluşumların varlığı ve başarısı dinin düşüşte görüldüğü bir çağda araştırmacıların en çok dikkat çektiği ve açıklamaya çalıştığı noktalardan biridir. Daha ziyade mutlak otoriteye sahip bir karizmatik lider ve belirli bir ideoloji etrafında toplanma özellikleriyle ön plana çıkan bu hareketler, tarih sahnesine çıkmaya başladıkları ilk andan itibaren, sahip oldukları sıra dışı inanç ve ritüeller, üye kazanmada kullandıkları yöntemler ve ayrıca kadınlar ve erkeklere biçtikleri rollerle yeni bir hayat tarzı oluşturmayı hedeflemiş ve bu doğrultuda faaliyet göstermek suretiyle geleneksel dini anlayış ve kurumlara meydan okuyarak onların yerini almaya çalışmıştır.6 Bundan dolayı söz konusu hareketler genellikle marjinal oluşumlar olarak dikkatleri çekmiştir. Her ne kadar marjinal kabul edilse de küreselleşen dünyada dinî alanda birtakım değişmelerin ve farklılaşmaların meydana gelmesinde etkili bir faktör olmaları7 dolayısıyla yeni dini hareketlerin pek çok açıdan sorgulandıkları görülmektedir.

1 İhsan Çapçıoğlu – Tuğrul Yörük, “Modern Dünyada İnsanın Anlam Arayışına TeolojikKatkı: Hz. İbrahim Kıssası Örneği”, Bidder: Sosyal Bilimler Dergisi, 1/2, 23-24; Gülenay Pınarbaşı, “Posmodern İnsanın Hazzı Atlama Korkusu Var”, Gazeteduvar, 24 Nisan 2021, https://www.gazeteduvar.com.tr/gulenay-pinarbasi-postmodern-insanin-hazzi-atlama-korkusu-var-makale-1520223

2 Mircea Eliade, Kutsal ve Kutsal - Dışı: Dinin Doğası, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 2015, 18.

3 Bkz. İbrahim Hakkı Kaynak, “İnsanın Anlam Arayışında Din ve Mit’lerin Rolü”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi 1/1 (2012), 675.
4 Gamze Gürbüz - Hasan Hüseyin Aygül, “Arayıştan Uyanışa, Şifadan Estetiğe Yeni Çağ İnançları”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 23/43 (2021), 21.
5 Gürbüz - Aygül, “Arayıştan Uyanışa, Şifadan Estetiğe Yeni Çağ İnançları”, 24.
6 Süleyman Turan – Faruk Sancar, “Giriş”, Nedenleri ve Niçinleriyle Yeni Dini Hareketler, ed. Süleyman Turan – Faruk Sancar, İstanbul: Okur Akademi, 2018, 9; Süleyman Turan – Emine Battal, “Yeni Dini Hareketler”, Dinler Tarihi, İstanbul: Lisans Yayıncılık, 2020, 508.

7 Mehmet Ali Kirman, “Yeni Dini Hareketler: Tanım ve Kapsam”, Nedenleri ve Niçinleriyle Yeni Dini Hareketler, ed. Süleyman Turan – Faruk Sancar, İstanbul: Okur Akademi, 2018, 13.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Din" sayısında...

 

 

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Aslında pozitivizmin sunduğu türden kesin bir ilerlemecilik fikri bir yanlışlık olarak ortada dursa da bu durum insan hayatında ya da dünya tarihinde hiçbir şekilde bir ilerlemenin olmadığı anlamına gelmez. Pozitivist ilerleme, bir genelleme sonucunda ilerlemenin kesin şekilde iyi olduğuna hükmetmiş bir yaklaşımdır ve yanılgısı da bu hükmünden kaynaklanmaktadır.

Son tahlilde 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi, insan ve eğitim fenomenine yaklaşımda resmi ağızdan akıl-kalp kutupsal sinerjisi vurgusuyla bir ilke imza atmış ve fakat tinsel meşruiyet açısından aynı önemli opsiyonu, gönlü düşüncenin stepnesi kılan ayrıntılı öneri ve düzenlemelerdeki vurgularla bloke etme yoluna girmiştir.

Bu kitap, İslam tarihinde Müslümanlar arasında var olan fikir ve inanç birliğini inkâr etmiyor. Aksine bu meseleyi “İslam dünyası” fikrinden ve bu fikrin üretildiği bağlamdan ayırıyor. “İslam dünyası” fikrinin iddia ettiği siyasi kader birliği fikrinin on dokuzuncu yüzyılda belirdiğini ifade ediyor.

Medeniyet tecrübemizi ve tefekkür tarihimizi, medeniyetimizin kendi gökyüzü altında inceleyen Fazlıoğlu, “ışk-amel-hâl”in “akılnazar-kâl”e tercih edildiğini söyler. Böylece tasavvuf ve halk terbiyesi önceliği ilm’e değil ışk’a vermiştir.

Yunan Anayasası’nın laik olmadığını hatırlatmak gerekir. Bu durumda Yunan Devleti Kiliseye ve Ortodoks din adamlarına herhangi bir siyasi müdahalede bulunamazken, Türklere ait dini kurumları hegemonyası altına alması elbette ki bir çelişki ihtiva eder. Bu durumu acaba din özgürlüğünde çağ atlayan Yunanistan’ın kendi halkından önce Azınlığa laikliği getirme lütfu olarak mı anlamalıyız?

Arnavutluk'ta diktatör Enver Hoxha'nın partisinin attığı ilk adım, din adamlarına karşı mücadele olmuştur. Parti, din adamlarının dini vaazlardan ve çeşitli dini törenlere ve bayramlara katılmaktan vazgeçmesini talep etmiştir. İtaatsizlik durumunda, din adamları ve yandaşları propaganda yaptıkları gerekçesiyle cezalandırılacaktı ve devlete ihanet etmiş sayılacaklardı.


En Çok Okunanlar