Modern çağ ile birlikte, birbirinden kopuk ilişkiler ağından milli hüviyet şemsiyesinde siyasi bir örgütlenme biçimi haline gelen millet ile bu milleti güçlendiren, ulvileştiren ve müreffeh bir atiye taşıyan; aynı zamanda iç ve dış güvenliğini sağlayan devlet arasında birbiriyle iç içe geçmiş, ayırt edilmesi güç bir ilişki sarmalı ortaya çıkmıştır. Bu sarmalın neticesinde milliyetçilik ile devlet ilişkileri de kaygan bir zemin üzerinde tartışılmaktadır. Milliyetçilik düşüncesinde aktörün kim olduğu sorusu, aslında bu zeminin sağlamlaşması ve muğlaklığın belirginleşmesi noktasında bize kayda değer ipuçlarını sunacaktır. Mamafih, milliyetçilik devlet merkezli bir süreci ihtiva ediyorsa, süreç zamanla otoriterleşmeyi ve totaliterleşmeyi beraberinde getirebilir. Buna mukabil, toplum merkezliyse, toplumun sivil iradesinin güçleneceği, sağlamlaşacağı ve siyasi alana iktidara yönelik bütün denetim mekanizmalarını kapsayacak şekilde sağlıklı taşınacağı siyasi bir kültüre dönüşebilir.
Gökberk Yücel
Geçmişte Müslüman kadınlar siyasi partilerin iktidar savaşında araç olarak kullanılmış ancak seçimlerden sonra evlerine geri gönderilmişlerdi. İslamcı olsun olmasın ataerkil zihniyetin uzantısı niteliğindeki bütün siyasi partiler için bu geçerlidir.
Moriskolaştıktan sonra görünüşte Hristiyanlığı kabul etseler de Eski Hristiyanlar onların bu yeni kimliklerine hiçbir zaman güvenmemiş ve kendileri için uygun gördükleri bir zamanda da tamamen tasfiye yoluna gitmişlerdir. Günümüzde bu dramatik süreci iyi tahlil etmediğimiz takdirde dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan sadece Müslümanların değil, ezilen pek çok milletin yaşadığı dramları anlamlandırmamız mümkün değildir
Peygamber dönemi siyasi formasyonunun tam anlamıyla bir devlet şeklini alması daha sonraki dönemlerde görülebilir; ancak peygamber döneminde; yetke (sulta), bu yetkenin kaynağı ve meşruiyeti ispatlamaya yönelen ve dine daveti esas amaç edinen, bu dava-ispat ekseninde şekillenen bir siyasi yapıdan söz edilebilir.
Duygusal boyutta özdeşleşebileceği kahramanlar ile hayalleri bir araya getiren sinema, devletin ideolojisi ile toplum arasında bir arabulucu gibidir. Genellikle ise bu arabuluculuk devletin hanesine artı puan yazdıran ikna ile sonuçlanır.
Sözleşmeyi haklılaştırmak için türev vazifesi gören rasyonalizm, aklı kutsamak adına, bütün etik ve ahlaki değerleri irrasyonel ve modası geçmiş yaftasıyla reddetmiştir.Geleneksel ilişki biçimlerinin ve dayanışma ruhunun kaybolması ile insan muhafazasız kalırken, devlet giderek daha fazla merkezileşmeye ve totaliterleşmeye başlamıştır.
Demokrasi Farabî’ye göre her türlü hazcılığı ihtiva edebilecek ve her türlü fasid fikrin ortaya çıkmasına neden olabilecek bir yönetimdir. Demokrasi herkese her şeyi yapması için serbestiyet tanıdığı için faziletli olması mümkün değildir.