09 Ocak 2016

  • Paylaş
erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinde “devlet” istiklal ve istikbal mücadeleleri
erken cumhuriyet dönemi türk milliyetçiliğinde “devlet” istiklal ve istikbal mücadeleleri

“Devletli olmak”, toplumun varlığını idame ettirebilmesi ve refaha ulaşabilmesi için elzemdir. Bunun yanı sıra milliyetçiliğin devlet eliyle yürütülmesi ve toplum mühendisliğinin kamufle aracı olması, milliyetçiliğin özü ve ruhuna aykırı bir takım noktaları barındırmaktadır.

Modern çağ ile birlikte, birbirinden kopuk ilişkiler ağından milli hüviyet şemsiyesinde siyasi bir örgütlenme biçimi haline gelen millet ile bu milleti güçlendiren, ulvileştiren ve müreffeh bir atiye taşıyan; aynı zamanda iç ve dış güvenliğini sağlayan devlet arasında birbiriyle iç içe geçmiş, ayırt edilmesi güç bir ilişki sarmalı ortaya çıkmıştır. Bu sarmalın neticesinde milliyetçilik ile devlet ilişkileri de kaygan bir zemin üzerinde tartışılmaktadır. Milliyetçilik düşüncesinde aktörün kim olduğu sorusu, aslında bu zeminin sağlamlaşması ve muğlaklığın belirginleşmesi noktasında bize kayda değer ipuçlarını sunacaktır. Mamafih, milliyetçilik devlet merkezli bir süreci ihtiva ediyorsa, süreç zamanla otoriterleşmeyi ve totaliterleşmeyi beraberinde getirebilir. Buna mukabil, toplum merkezliyse, toplumun sivil iradesinin güçleneceği, sağlamlaşacağı ve siyasi alana iktidara yönelik bütün denetim mekanizmalarını kapsayacak şekilde sağlıklı taşınacağı siyasi bir kültüre dönüşebilir.

Gökberk Yücel



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

günümüz türkiye sinde müslüman kadının siyasi hayata katılımı üzerine görüşler

Geçmişte Müslüman kadınlar siyasi partilerin iktidar savaşında araç olarak kullanılmış ancak seçimlerden sonra evlerine geri gönderilmişlerdi. İslamcı olsun olmasın ataerkil zihniyetin uzantısı niteliğindeki bütün siyasi partiler için bu geçerlidir.

devletin kaybından sonra bir milletin tasfiyesi endülüs müslümanlarının sonu

Moriskolaştıktan sonra görünüşte Hristiyanlığı kabul etseler de Eski Hristiyanlar onların bu yeni kimliklerine hiçbir zaman güvenmemiş ve kendileri için uygun gördükleri bir zamanda da tamamen tasfiye yoluna gitmişlerdir. Günümüzde bu dramatik süreci iyi tahlil etmediğimiz takdirde dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan sadece Müslümanların değil, ezilen pek çok milletin yaşadığı dramları anlamlandırmamız mümkün değildir

muhammed abid cabiri ve mustafa akkad ın eserleri ışığında islam

Peygamber dönemi siyasi formasyonunun tam anlamıyla bir devlet şeklini alması daha sonraki dönemlerde görülebilir; ancak peygamber döneminde; yetke (sulta), bu yetkenin kaynağı ve meşruiyeti ispatlamaya yönelen ve dine daveti esas amaç edinen, bu dava-ispat ekseninde şekillenen bir siyasi yapıdan söz edilebilir.

devletin ideolojik aygıtı olarak sinema

Duygusal boyutta özdeşleşebileceği kahramanlar ile hayalleri bir araya getiren sinema, devletin ideolojisi ile toplum arasında bir arabulucu gibidir. Genellikle ise bu arabuluculuk devletin hanesine artı puan yazdıran ikna ile sonuçlanır.

rasyonel aklın türevlerine karşı geleneğin tortusu

Sözleşmeyi haklılaştırmak için türev vazifesi gören rasyonalizm, aklı kutsamak adına, bütün etik ve ahlaki değerleri irrasyonel ve modası geçmiş yaftasıyla reddetmiştir.Geleneksel ilişki biçimlerinin ve dayanışma ruhunun kaybolması ile insan muhafazasız kalırken, devlet giderek daha fazla merkezileşmeye ve totaliterleşmeye başlamıştır.

el-med netü l-f dıla

Demokrasi Farabî’ye göre her türlü hazcılığı ihtiva edebilecek ve her türlü fasid fikrin ortaya çıkmasına neden olabilecek bir yönetimdir. Demokrasi herkese her şeyi yapması için serbestiyet tanıdığı için faziletli olması mümkün değildir.


En Çok Okunanlar