23 Aralık 2016

  • Paylaş
nutuk ve vaaz: belagat ve fesahat döngüsü

Kadızâdelilerle (fakihler) Sivâsîlerin (sofular) kavgası gibi birçok kavga var tarihimizde. Hatiplerle vaizlerin kavgası da bunlardan biri ve yeni başlamadı.

Kadızâdelilerle (fakihler) Sivâsîlerin (sofular) kavgası* gibi birçok kavga var tarihimizde. Hatiplerle vaizlerin kavgası da bunlardan biri ve yeni başlamadı. Nutuk atanlarla vaaz-ü nasihat edenlerin kavgası bu. “Bugün Allah (ya da ……) için ne yaptık?” diye sorulduğu zaman, “neler yapmadık bu vatan için, kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik!” diye cevap verirken, “kim var denilince, sağına soluna bakmadan ben varım” derken, “‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir” derken, kimin ne zaman ne deyip ne demeyeceğini, neyi nasıl dile getireceğini ifade ederken, daha nice sayısız nutuk ve vaazda tekrar edilen söz kalıplarının kavgası. Burada hatipler derken daha çok “dünyalık” konuşmalar yapan kişileri, seküler inanç sahiplerini; vaiz derken de temelde Allah’a ve öte dünyaya işaret eden konuşmalar yapan dinî inanç sahiplerini kastediyorum. Elbette ne hatipler her zaman sadece dünyalık meselelerden ne de vaizler daima yalnızca dinî meselelerden bahsederler. Ancak konuşurken temelde durdukları yer itibariyle vaiz ile hatip (ya da nutuk irâd eden söylevci) arasında olması beklenen fark dinî gündemler ile dünyalık gündemleri belirleme farkı olmalıdır. Aralarındaki fiilî farkı ise konuşmalarıyla bizzat kendileri belirler. Konuştukları hangi meseleyi, hangi amaçlarla dile getirdikleri, neyi murad ettikleri, gayelerinin ne olduğu gibi değişkenlere göre konuşma gündemleri de konuşma tarzları da çeşitlilik gösterebilir. Dolayısıyla bu kişilerin neler konuşması gerektiğine dair dinleyici kitlede çeşitli beklentiler olduğu gibi vaizin ve hatibin de şüphesiz kendine ait bir gündemi vardır. Sonuçta, ya vaiz ve hatip daha baskın çıkar ve kendi gündemini ve tarzını kitleye kabul ettirir ya da etkisiz kalan bir konuşma ortaya çıkar, iletişim ve etkileşim gerçekleşmez.

 

*Bilkan, A. F. (2016). Fakihler ve Sofuların Kavgası-17. Yüzyılda Kadızâdeliler ve Sivâsîler (1. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Dil sayısında...



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Ülkemiz 15 Temmuz’da büyük bir badireden küçük sayılabilecek bir bedelle kurtuldu. Bu darbe girişiminin önceki askerî darbelerden farkı, dinî temelli sivil bir yapının asker uzantıları tarafından gerçekleştirilmiş olmasıydı.

Türk dilinin ve edebiyatının çeşitli ürünlerinin hemen hemen ilk örneklerinin verildiği Eski Uygur Türkçesi döneminde, Eski Uygurların yüksek bir felsefî düşünceye sahip olduklarını gösteren eserler de kaleme alınmıştır. Özellikle Budizm inanışından dolayı pek çok eser Türkçeye tercüme edilmiştir.

İnsan, diğer tüm canlılar gibi kendi cinsi ile iletişim kurmaya ihtiyaç duyan bir varlık. Peki, bunu sağlamanın birçok farklı yolunu geliştirmiş olan insan için, giyinmek de bir iletişim yolu olabilir mi?

Sanatın doğuşuna zemin hazırlayan güzellik arayışı ruhtaki güzelliğin ortaya çıkışıdır aslında. Mağara duvarlarından papirüslere, Roma sütunlarından Anadolu kilimlerine, İnka düğümlerinden Mısır piramitlerine hep hikâyesini daha güzel anlatma peşinde koşmuştur insan. Çünkü hamurunda ve ruhunda güzellik vardır…

Teknesinin ebrûcuyla konuştuğu gibi yaptığı ebrû da konuşur. Marifet, tekneyle aynı dili konuşarak ne söylediğini anlayabilmektedir.

Dil ekolojisi kavramının her yönüyle açıklanabilmesi için, dünya dillerinin aralarındaki karşılıklı ilişki, dillerin konuşucuları ile olan ilişkisi ve dillerin onları kuşatan toplumsal yapılar ve içinde yer aldıkları çevre ile olan ilişkisinin irdelenmesi gerekmektedir.


En Çok Okunanlar