Sayı 6 / Göç - 11:42, 17 Haziran 2017 Cumartesi
prof. dr. kemal karpat ile göç üzerine

"osmanlı'dan günümüze göçler"

prof dr kemal karpat ile göç üzerine

"osmanlı'dan günümüze göçler"*

Tarih boyunca Anadolu, başta iklim ve konumu olmak üzere, sahip olduğu pek çok özellikten dolayı bir cazibe merkezi olmuş, bundan dolayı göç ederek gelen çok sayıda millete ev sahipliği yapmıştır. Gelen göç dalgaları, Osmanlı Devleti’nin ve sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal, etnik ve kültürel yapısını büyük ölçüde etkilemiştir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşanan ve büyük çapta Anadolu’nun etnik değişimine neden olan göç dalgaları günümüz Türkiye’sinin demografik yapı taşlarının oluşmasında önemli rol oynamıştır. Özellikle Osmanlı Devleti’nin demografik yapısı üzerine yaptığı çalışmalar ile günümüzdeki toplumsal dönüşümleri daha iyi anlamamızı sağlayan usta bir tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat ile “göç” üzerine konuştuk.

 

Düşünce Dergisi’nin 6. Sayısında “göç” temasını ele alıyoruz. Göç ve nüfus hareketleri üzerine önemli tarihsel çalışmalar yapmış bir bilim adamı olarak siz göçü nasıl tanımlarsınız? Göç size neyi ifade etmektedir?

‘Asıl yerinden, ulaşmak istenilen yere hareket’ göçün en kısa tanımıdır. İnsanlığın dünyadaki varlığının Adem ve Havva’nın cennetten yeryüzüne gelişi ile başladığını semai dinlere bağlı olan herkes bilir. Nitekim, Kur’an’a göre Adem ile Havva, İblis’e (Şeytan’a) uyduğu için cennetten yeryüzüne göçmüşlerdir. (sure: 2, ayet: 36). İslam takviminin, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti ile temelinin atıldığı düşünülürse göçlerin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Müslüman ülkeler kültüründe göçün çok özel bir yeri vardır. Kur’an birçok yerde muhacirlere (göçmenlere) yardımı ön plana koymaktadır.

Öte yandan göçler toplumsal değişmelerin en güçlü unsuru olarak, farklı fiziksel yapıya, dine, kültüre ve dile sahip toplulukları karşı karşıya getirmiş, bu toplulukların bir arada yaşamalarına ve böylelikle etkileşim içinde olmalarına neden olmuştur. Yeni ırklar, yeni kültürler, yeni idare ve yaşam biçimleri göçlerin etkisiyle ortaya çıkmış ve günümüz toplumlarının oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bu görüş birkaç bölge dışında tüm dünya için geçerli olmakla birlikte, bilhassa uzak geçmişi kapsar ve yakın tarihi de içine alır.

Ancak günümüz idare ve yaşam biçimlerinin oluşması bakımından dünya tarihine azami önem taşımalarına rağmen göçler, yakın zamana kadar sistematik ve birbirine bağlı olarak incelenmemiş, bir göçmen ülkesi olan ABD’de dahi ancak 1940’lardan sonra ciddi olarak ele alınmıştır.

Yine Türkiye asırlar boyu birçok göçe sahne olduğu halde göç incelemeleri ancak kısa zaman evvel ciddi biçimde, sistematik olarak ele alınmıştır. Gerçi göç incelemelerine materyal olabilecek göç hatıraları veya belirli bir grubun göçünü konu edinen bazı kitaplar yazılmıştır, ancak bu çalışmalar mevzii olayları anlatmaktan ileri gidememiştir. Fakat yine de bu çalışmaların malzeme olarak faydalı yönleri vardır.

Belirttiğiniz gibi oldukça az çalışılmış bir konu olmasına rağmen göç, bizim tarihimizin kurucu unsurlarından birisi gibi duruyor.

Elbette. Yaygın bir görüşe göre Sultan Alp Arslan Bizans İmparatoru IV. Diogenis Romanus’u 1071’de Malazgirt Savaşı’nda yenerek Anadolu’nun kapısını Türklere, açmıştır. Bu görüşe göre Alp Arslan bu askeri başarı sayesinde Doğu Anadolu’da Bizans sınır savunmasını yok ederek Türk aşiretlerinin Anadolu’ya serbestçe göç etmelerini sağlamıştır. Militarist-milliyetçi bir tarih tezini ifade eden bu görüş birçok bakımdan yanlıştır. Türk aşiretlerinin Anadolu’ya doğudan “göçleri” daha sekizinci miladi yüzyılın sonlarında başlamıştır. Malazgirt Savaşı zamanında doğu ve orta Anadolu’nun önemli bir kısmı doğrudan gelmiş ve sonradan bizim hepsini Türk ismi altında birleştirdiğimiz yüzlerce aşiretten oluşmaktaydı. Alp Arslan’ın “Türklerine” karşı savaşmış Bizans imparatorunun ordusunun önemli bir kısmını da Anadolu’ya daha evvel göçüp yerleşmiş “Türkler” oluşturuyordu.

Aynı şekilde Osmanlı Beyliği de ilk bakışta diğer Anadolu beyliklerinden farksız görünmekle beraber, aslında yapısı, zihniyeti, felsefesi bakımından diğerlerinden çok farklıydı. Çünkü onun toplum yapısı, kuruluş şekli ve gelişmek zorunda kaldığı ortam diğer Anadolu beyliklerininki gibi değildi.Bu topluluk, kendilerine uygun, kendi karakterlerini, beklentilerini gerçekleştirecek bir yurt arayan göçmenlerden oluşmaktadır. Osmanlıların, devlet ayakta durduğu sürece uyguladıkları (ve Türkiye Cumhuriyeti’nin saygı gösterdiği) bir göçmen kültürleri ve bundan doğan bir siyasetleri vardı.

 

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Göç sayısında...

* Bu röportaj Kemal Karpat’ın Etnik Yapılanme ve Göçler kitabından kendi müsaadesiyle derlenmiştir.