Sayı 12 / İktidar - 00:02, 18 Nisan 2021 Pazar
körfez’deki arap monarşilerinin dönüşen iktidarları

Körfez ülkelerinin kendi müzelerinde ve tarih dersleri içeriklerinde, İslam öncesi sürecin kültürel etkisi de sık sık zikredilmektedir. Bu tarihî sürecin iktidar anlayışı -her ne kadar bölge insanı daimî olarak başka topluluklar ile ticari ilişkiler içinde olsa da- yerel kabilecilik kavramı etrafında gelişmiştir

Tarihsel Bakış

Körfez bölgesi siyasi, ekonomik ve kültürel olarak derinlemesine incelemelerin yapıldığı benzersiz bir yönetim sistemine sahiptir. Siyasal olarak rantçı monarşilerce yönetilse de kültürün ve sosyal hayatın etkisi, dünyanın başka yerlerindeki kaynak zengini ülkelerden farklı iktidar anlayışının oluşmasını tetiklemiştir. Bu bölgede dönüşen iktidar anlayışına ve yapılarına bakmadan önce, Körfez bölgesi hakkında açıklayıcı genel bir bilgi vermek faydalı olacaktır.

Körfez bölgesi, Arap yarımadasının güneyinden Kuveyt’e kadar uzanan ve Basra Körfezi’nin iki yakasını da içine alan bir siyasi tanımlamadır. Bu geniş tanımlamaya günümüzdeki Yemen, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Katar, Bahreyn, Irak ve İran girmektedir. Bu haliyle bölge hem Arap hem Fârisî etnik grupları; farklı dinleri, dilleri ve mezhepleri barındıran; çeşitli siyasal sistemlerin yönetime hâkim olduğu oldukça kompleks bir yapıdır. Ortadoğu çalışmalarına bir bölge çalışması olarak bakılırsa, Körfez bölgesi onun bir alt bölgesidir. Fakat Körfez’deki Arap monarşileri tanımlaması yapıldığında, bu alt bölge biraz daha daralmakta ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ile sınırlandırılmaktadır. Bu bağlamda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Umman’ın dâhil olduğu altı petrol monarşisi ülke, dönüşen iktidar anlayışlarını ele alacağımız temel ülkelerdir.

‘Dönüşen iktidarlar’ ifadesini kullanarak meseleye, Basra Körfezi monarşilerinin iktidarlarının evirildiği varsayımıyla başlıyoruz. Bu ön kabul aslında bölge ülkeleri açısından kaçınılmaz bir yaklaşımdır. Bu ülkeler on dokuzuncu yüzyılın başlarında Batı ile yakınlaşmış, bağımsızlıklarını kazanmış ve doğal kaynaklarından yararlanmaya başlamışlardır. Böylece, neredeyse yarım yüzyıl içinde oldukça sert bir ekonomik ve siyasal dönüşüm yaşamışlardır. Bu dönüşüm faktörleri kültürel ve sosyal hayata da dahil edilmiştir. Nitekim, bu derece kısa bir sürede ve sert bir ekonomik ve siyasi değişim yaşamış toplumların iktidar anlayışlarının dönüşmemesi imkânsız olurdu. Ancak, bu dönüşüm henüz belli bir noktada durmamıştır. Bu nedenle dönüşen hikâyeyi en başından ve temel kilometre taşlarını ele alarak yorumlamak önem arz etmektedir.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin İktidar sayısında...