Sayı 13 / Sinema - 23:26, 05 Mayıs 2021 Çarşamba
ceyhan kandemir ile röportaj

"dijitalleşme ve mobilite büyük kolaylık ancak asıl sorun içerik üretimi ve yaratıcılıkta"

ceyhan kandemir ile röportaj

Sinema alaylı mı olmalı mı yoksa mektepli mi tartışması aslında çok gereksiz bir tartışmadır. Her ikisi de olmalıdır. Eğitim sonrası pratik yapmak hatta okurken pratik yapmak şarttır. Çünkü sinema sanat olmasının yanında bir zanaattır da. Ülkemizde devlet ve özel üniversitelerde sinema eğitimi veren fakülteler ile birlikte pek çok özel kurum ve kuruluş da bulunmaktadır. STK ve belediyelerin göz önünde olan bu popüler alan için harcadığı çabaları da göz ardı etmemek gerekmektedir. Üniversitelerde dağınık bir şekilde farklı fakültelerde ve farklı bölümlerle birlikte verilen sinema eğitimleri, çok fazla mezun vermesine rağmen sektörün ihtiyacını karşılamamaktadır. Ülkemizde 70’e yakın İletişim Fakültesi içinde bulunan Radyo TV Sinema bölümleri de salt sinema eğitimi vermese de sektöre önemli isimlerin kazandırılmasında, eğitimli eleman sağlanmasında önemli bir fonksiyona sahiptir. Bu açıdan ülkemizin ilk iletişim fakültesi olan ve ilk radyo televizyon sinema bölümlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhan Kandemir ile bu konu bağlamında sinema eğitimi, sektör-üniversite ilişkisini, bağımsız filmlerin macerasını konuştuk. Üniversitede dijitalleşme üzerine de lisans ve lisansüstü dersler veren ve yurt dışı pekçok projede yer alan Prof. Kandemir, aynı zamanda uygulamacı  bir akademisyen. Klip, belgesel, kamu spotu gibi pek çok türde çalışması bulunan Prof. Dr. Kandemir, Karla filmiyle de uzun metraj yolculuğuna çıktı. Bu görsel üretim süreçlerinde öğrencileri ile birlikte çalışan, teorik ile pratiği yakinen gören Prof. Dr. Kandemir, tecrübelerini bizlere aktarırken dijitalleşmenin sinemaya etkisini ve film festivallerinin geldiği noktayı da bizlere aktardı.

Bu toprakların hikâyelerini anlatmak için neler yapılabilir?

Öncelikle daha fazla hikâye anlatıcısına ihtiyacımız var; geleneklerimizi göreneklerimizi yeni nesillere aktarabilmenin, kültürel değerlerimizin korunması, toplumsal saygının sağlanması için sinemaya, görsel işitsel yapımlara ihtiyaç var. Nasıl medya okuryazarlığı dersine ihtiyaç varsa; zorunlu bir müfredat içinde anaokulu öncesi eğitimden başlayarak üniversite yıllarına kadar toplum kültür ilişkisi aktarılmalı, keyifle topraklarının hikâyelerini dinleyerek yetişen, gelişen bireyler bu hikâyeleri kendi özgün ifadeleriyle daha da anlamlı hale getireceklerdir.

Sinemanın dijitalleşmesi çok daha özgür, kolay ve uygun üretim imkânı mı doğurdu, yoksa sinemanın büyüsünü mü bozdu?

Dijitalleşme, teknolojik gelişmeler her sektörde olduğu gibi sinema sektöründe de üretimlerin daha özgür ve bağımsız olmasını sağladı. Ancak dijitalleşme doğal olarak kendi kapitalist sistemini getirdi. Günümüz insanı artık her alanda dijital kapitalizmin esiri olmuş durumda ve dijital feodaliteyle mücadele etmek zorunda. Her dönem kendi dinamiklerini oluşturuyor; kamera ve çekim ekipmanlarının daha minimalist olması yönetmenlerin ve çekim ekiplerinin işlerini daha kolaylaştırabiliyor, bağımsız üretimlerinizde dağıtım, gösterim olanakları daha artmış durumda ancak yine de bu çarkın içine girmek istediğinizde kapitalizmin ördüğü duvarlarla karşılaşıyorsunuz.

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...