Sayı 14 / Piyasa - 22:00, 08 Mart 2022 Salı
islami bankalar kalkınmayı sağlar mı?

İnsanların finansal ihtiyaçlarını İslam’ın yasakladığı uygulamalardan uzak durarak karşılayan, ancak bunu da kapitalist saiklerle yapan İslami bankalardan daha ötesini beklemek kurumsal mantıklarına aykırıdır, dolayısıyla daha öteye ancak kâr amacı gütmeyen organik kurumlarla gitmek mümkündür.

Finansal piyasaların her geçen gün daha da gelişmesi, bankaların ekonomideki rolünü daha da belirgin hâle getirmiştir. Finansal piyasalarda borç verenler, yatırımcılar ve borç alanlar arasında bir fon akışı söz konusudur. Bu fon akışı içerisinde kâr ve ihtiyaçları karşılama güdüleri temel motivasyon olarak görülmektedir. Bu motivasyonlar çerçevesinde gerçekleşen alışveriş neticesinde ekonomik büyümeye katkı sağlayacak reel ekonomik faaliyetler gerçekleşmektedir. Dolayısıyla finansal piyasalarda yenilikler meydana geldikçe ekonomik büyüme bu faaliyetlerden olumlu etkilenmektedir. Schumpeter, finansal sistemin ekonomi içerisindeki aktörlere fon sağlayarak ekonomik büyümeye katkıda bulunduğunu ve finansal yeniliklerin önünü açtığını belirtmektedir. Finansal sistemin yatırım kararlarına, teknolojik sürece ve yeniliğe, kısacası ekonomik faaliyetlerin her bir aşamasına katkıda bulunması, uzun dönemde ekonomik büyümeye katkı sağlamaktadır. Belli bir noktadan sonra da döngüsel bir ilişki söz konusu olmaktadır.

Modern finansal sistemin gelişmesiyle birlikte faaliyetleri açısından kurumsal yenilikler de söz konusu olmuştur. Kurumsal yenilikler arasında hiç kuşkusuz son dönemlerde hızlı bir gelişim gösteren İslami finans sektörü ön plana çıkmaktadır. Konvansiyonel bankalar ile İslami bankaların ekonomik büyüme üzerindeki etkileri incelendiğinde temelde benzer katkılarının olduğunu belirtmek pek muhtemeldir. Ancak son dönemlerde yapılan çalışmalara göre finansal sistemin kalkınma üzerinde de belli birtakım etkilerinin olduğu iddia edilmektedir. Aslında bu iddialar ekonomik büyüme çalışmalarında ortaya atılan görüşlere göre oldukça tartışmalıdır. Bu tartışmalara geçmeden önce günümüzde yapılan çalışmalarda zaman zaman tartışmalı bir şekilde birbirinin ikamesi olarak kullanılan “büyüme” ve “kalkınma” kavramlarını açıklamakta fayda vardır. Kalkınma; insanların sosyal, ekonomik ve siyasi tercihlerinin çeşitlilik göstererek genişlemesini sağlarken büyüme; neoliberal politikalar çerçevesinde mal ve hizmetlerin nicel çıktılarını öncelemektedir. Dolayısıyla kalkınmada, ölçülmesi zor bir toplumsal fayda ön plandayken büyümede, ölçülmesi kolay niceliksel bir çıktı önemlidir. Diğer bir ifadeyle kalkınma, daha genel manada insanların refahıyla ilgiliyken büyüme, nicel bir başarıyla ilgilidir. Böylece, neoliberal politikalarla hedef haline gelen ekonomik büyüme gerçekleşirken toplumda ekonomik ve sosyal dengelerin bozulması beraberinde bu bozulmaları tekrardan dengeye getirecek kalkınma politikalarının alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu da Polanyi’nin, piyasalaşmaya karşı sosyal korumayı gerekli gören “çifte hareket” (double movement) tezini akıllara getirmektedir. Böylece, toplumsal ve ekonomik dengeleri bozan ekonomik büyüme hedefleri neticesinde dengeleyici kalkınma politikaları kaçınılmaz olmaktadır.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Piyasa" sayısında...