Sayı 4 / Ahlâk - 17:26, 02 Ağustos 2016 Salı
kriz ahlakından ahlakî krize: günümüzde ahlâk meselesi üzerine bazı notlar

Olağanüstü şartlar, olağan dışı kararlarla karşılanır. Olağan dışı kararlar, kurallaştığı veya kurallaşmış gibi bir görüntü kazandığı zaman, yeni bir ahlâk oluşuyor gibi gözükse de (bu görüntü yanıltıcıdır; ahlâk mahiyeti gereği olgulara bağlı olamayacağı için, olgulara bağlı kurallara ahlâk denemez; çünkü ahlâk mahiyeti gereği olguları önceler ve şekilendirir), yeni talepler ile birlikte ortaya çıkması muhtemel bir düzende, talepler istikrarlı olamayacağı için, istikrar kazanamaz.

kriz ahlakından ahlakà krize günümüzde ahlà k meselesi üzerine bazı
büyüteç

Ahlâk, insana özgüdür; hayvanların ve bitkilerin ahlâkı yoktur. Hayvanlar ve bitkiler, özlerinde olanı çevrelerine uyarak gerçekleştirirler. İnsanlar çevrelerini dönüştürerek, arzı dünya haline getirerek, daha doğrusu arzda bir dünya inşa ederek varlıklarını sürdürürler. Doğan her insan yavrusu, kendisinden önce yaşamış olanların kurduğu, üstlenerek ve üstlenirken de dönüştürerek sürdürdüğü bir dünyaya gelir. Bu her insan yavrusunun bir dünyaya doğduğu ve doğduğu dünyayı üstlenerek/üstlenirken insan olduğu; bu dünyayı değiştirerek geliştirirken kendi kendisini/kendi kaderini gerçekleştirdiği anlamına gelir.

Ahlâk, insanın özgür olma şartına bağlıdır; özgürlüğün bulunmadığı şartlarda, ahlâk olmaz. Batı Avrupa’da 19. Yüzyılın başından itibaren etkin olan idealist ve materyalist düşünce, biri maddî âlemi, diğeriinsanların oluşturduğu dünyanın sistemini esas alarak, fertlerin özgürlüğünün anlamlı olmadığını savunurken; aynı zamanda ahlâkın da anlamsızlaştığı bir dönemde yaşadığımızı iddia etmekteydiler. Bu sebeple mesela Hegel ve farklı sebeplerle de olsa Marx, modern dönemde formel yapıların insan hayatındaki belirleyici etkisini dikkate alarak, özgürlüğü sistemin taleplerine uyma olarak tanımlarken; ahlâkı da anlamsızlaştırarak, terk etmişlerdir. Tabii ki Hegel veya Marx bunu böyle yaptıkları için, ahlâk anlamsızlaşarak terk edilmiş değildir; doğru gözlem, Hegel ve Marx’ın fikirlerinin batı dünyasında gerçekleşen bir dönüşüme şahitlik etmeleridir. Bu çerçevede modernitenin ayırıcı özelliği olarak temayüz eden ana fikir, ahlâk alanının hukuk tarafından ikame edilmesi gerektiği; formelleşme ile temayüz eden hukukun ve bilimin gelişmesi ile birlikte, insan hayatında küllî ve değişmez bir ahlâka artık yer kalmayacağı, sadece teorik bir iddia olarak kalmayarak, bilfiil/de facto hem siyasetin, hem ekonominin, hem sanatın, hem medyanın hem de ilmî faaliyetlerin baştan/başında varsaydığı bir esas olarak etkin olmuştur. Kısaca doğru ve güzelin iyi ile bir alakası olmadığı, ahlâkın sanat ve bilim dışında tutulması gerektiği tezi, tam da bunu özetler.

(...)