Sayı 5 / Dil - 17:48, 23 Aralık 2016 Cuma
erol güngör'ün dil inkılâbına bakışı

Erol Güngör, milliyetçi-muhafazakâr çizgideki pek çok aydın gibi, harf inkılâbına karşı, içine sindiremese de açıktan tenkitçi bir tutum takınmamıştır.

Osmanlı Devleti’nin Viyana Kuşatması ardından yaşadığı geri çekilme süreci, zafer kazanacak güçlü bir orduyu cepheye sürmek arzusunu da beraberinde getirmiştir. Zaman içerisinde modern mekteplerin kuruluşunu, muzaffer ordu arayışlarının birer parçası olarak görmek mümkündür. Beklenilenin aksine, köklü değişimlerin derin mağlubiyetlerle birlikte yürümesi, okumuş kesimlerde klasik çağın değer yargılarına ilişkin iman kıvamındaki güveni sarsmıştır. Karşılaşılan problemlere çözümler üretecek, geleneğin güçlü köklerinden beslenen modern Gazaliler de ortalıklarda görünmemiştir. Özellikle Mütareke Dönemi’nde Saltanat ve onun destekçisi ulema kesiminin olumsuz tutumları, nihai zaferi elde etmiş “Mülkiyeli/Harbiyeli/Tıbbiyeli” aydınların Batı medeniyetiyle bütünleşmek gayesini güden inkılâpları yürürlüğe koyabilecekleri bir zemin bırakmıştır. Burada, Batıcı aydınların II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1918) ile birlikte güçlü bir şekilde dile getirdikleri Latin harflerine geçiş ve arılaştırmayı içeren “dil inkılâbı” meselesine Erol Güngör’ün (1938-1983) bakışı ele alınacaktır. Önce inkılâbın mahiyeti ortaya konacak, sonra Güngör’ün yaklaşımları değerlendirilecektir.

...

Erol Güngör, milliyetçi-muhafazakâr çizgideki pek çok aydın gibi, harf inkılâbına karşı, içine sindiremese de açıktan tenkitçi bir tutum takınmamıştır. Ziya Gökalp Bey’den itibaren milliyetçi kalemlerin önderliğinde temellendirilen milli edebiyat akımının bir parçası olan mutedil sadeleşmenin/Türkçecilik girişiminin inkılâpla birlikte terk edilmesini ise ağır bir şekilde eleştirmiştir. Onun bu tavrı, Osmanlı ve Selçuklu mirasını sahiplenen, köklü bir geleneğin devam ettiricisi mütefekkir kimliği ile örtüşür. Güngör, büyük dil zenginliği mirasının Nutuk’tan öteye taşınamamış olmasının fikri seviyesizliğin en büyük amili olduğunu da belirtir. Büyük mütefekkirin bıraktığı yerden bugüne bakınca, umumi manzaranın değiştiğini söylemek mümkün gözükmemektedir. Nesillerin zengin dil mirasıyla mesafesi gün geçtikçe daha da açılmaktadır. Dil, din ve tarih terbiyesinin arz ettiği bütünlüğü görebilen bir maarif anlayışı çözümün ilk basamağı olacakken, harf inkılâbına takılıp, Osmanlıcayı popülerleştirmek gayesine yönelen muktedir bakışlar, sorunun uzun bir müddet daha devam edeceğinin habercisi olsa gerektir. 

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Dil sayısında...