18 Nisan 2021

  • Paylaş
iktidarın sınır kavramı olarak hukuk

Hukukun esas sınırlayıcı hükmü siyasî iktidara yönelik veçhesiyledir. Çünkü, hukuk olmasa da, siyasî iktidar, güç sahibi olması hasebiyle insanı sınırlayabilir. Ancak, hukuk olmazsa insanın siyasî iktidara karşı bir sınırlama vazifesi görebilmesi mümkün gözükmemektedir.

Sınırlamayı felsefesinin temeline oturtan Immanuel Kant’ın aziz hatırasına...

Bir şey üzerine konuşabilmek için o şeyi sınırlamak gerekmektedir. Varlık bir bütünlük halinde bulunuyor olsa bile, insan idrakine konu kılabilmek için onu küçük parçalara ayırmak ve parçaların birbirine karışmasını engellemek için de onları sınırlamak gerekmektedir. Bu sınırlama, niteliğe veya niceliğe matuf olabilir. Bu vesile ile o şeyin ne-(i)s(e)-neliği mümkün kılınmış ve o şey düşünceye ve konuşmaya konu edilebilir hâle getirilmiş olur İşbu sebeple iktidar kavramından bahsedebilmek için onun sınırını ifade etmek cihetine gidilmiştir.

İktidar, çeşitli katmanlarda tezahürü olan bir müessesedir. İktidarın bu katmanlılık hâlini kabaca; gökteki, tahttaki ve evdeki iktidar olarak ifade etmek mümkündür1.

İktidar fikrinin oluşması bakımından hangisinin merkezde olduğu tartışmalı olmakla birlikte, ifade edilmelidir ki, insanın hürriyeti bu üç iktidarın sınırına ilişkin kabulü ile doğrudan ilişkilidir. İktidarın, buyruğu icra ettirme gücü olduğu düşünüldüğünde bu ifade gerçek anlamını kavrayacaktır.

Eyleme kabiliyetini haiz her varlık, eyleme iradesini dış dünyada bire bir tahakkuk ettirmek istemekte, iktidar olmaya çalışmaktadır. Herhangi bir alanda muktedir olan da iktidar alanını genişletme eğilimindedir. İşbu sebeple, birden fazla iktidar sahibinin, birden fazla iktidar alanı ortaya çıkmakta ve hatta iktidar sahipleri arasında iktidar alanlarının sınırı hakkında çatışmalar meydana gelmektedir.
Bu noktada sınır kavramı karşımıza çıkar. Sınır, içerisinde kalan müdahale edilebilecek alanı ve dışarıda kalan müdahale edilemeyecek alanı belirlemesi bakımından iki yönlü bir vazife icra eder. Bir sınır içerisinde kalan çeşitli unsurların da kendi sınırlarının mevcudiyeti mümkündür, tâ ki en ufak birime erişilene kadar her unsur bir sınır içerisindedir denebilir. Bu cüzden olmak üzere sınır, kişinin veya şeyin, kendisini tahakkuk ettirebileceği alanı diğer alanlardan ayrılmasını sağlayandır.
Bu açıklamalara ek olarak ifade edilmelidir ki, yazıya konu edilen, siyasî iktidarın sınırıdır ve niteliğe matuftur2. Yani, siyasî iktidar kavramının muhtevasını, tahakkuk edebileceği alanı belirlemeyi hedeflemektedir. Özellikle, siyasî iktidarın tasarruf yetkisinin, neleri içerip neleri içermediğine ilişkin bir akıl yürütme teşebbüsüdür.

1 Nitekim Batı Felsefesi ve Bilim tarihi bu üç iktidar ile çatışmanın incelenmesi ve hattâ bizatihi bu çatışmanın tarihi olarak karşımıza çıkmaktadır denebilir. Türkiye’ye uyarlarken buradaki çatışma ifadesi yerine ilişkinin belirlenmesi ifadesi de tercih edilebilir. Ancak, belirtilmelidir ki ilişkilerin belirlenmesi yumuşak veya sert çatışma ile mümkündür. Aksi takdirde ilişki biçimlerinin değişmesi durumları teorik olarak açıklanamaz.

2 Kant’ın Salt Aklın Eleştirisi yahut Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena eserlerinde sınır kavramını ayırırken Grenzebegriff ve Schrankebegriff kavramlarının ikisini de kullanır. Ancak, kullanımda şöyle bir farklılığı tespit etmek mümkündür; aklın, erişemeyeceği muhatap olamayacağı örneğin metafizikle arasındaki ilişkiyi belirlerken Grenze kavramı tercih edilirken, matematik ve doğa bilimleri arasındaki ilişkiyi ifade ederken Schranke kavramı tercih edilir. Grenze keyfiyete/niteliğe ilişkin bir sınırı ifade ederken, Schranke kemmiyete/niceliğe ilişkin bir sınırı ifade eder.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin İktidar sayısında...

 



İlgili Konular Kant iktidar hukuk
Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Düşünce Dergisi’nin, iktidar kavramını enine boyuna tartıştığı ve farklı disiplinlerin bakış açılarını bir araya getirerek geniş bir perspektiften meselenin anlaşılmasına gayret ettiği yeni sayısı huzurlarınızda.

İktidarı herkes hayal eder, arzu eder. Bunda bir belirsizlik yok. Öte yandan iş, “istemeye” yani “irade etmeye” geldiğinde bu kadar emin olamıyoruz. Çünkü devlet ya da talih kuşu, her isteyene değil; istediğine konar. Zaten her isteyenin iktidar sahibi olamayacağı gerçeğini, gücün doğası ya da doğa yasası olarak güç bize söyler.

Yüzyılın başına göre hemen her alanda olduğu gibi ekonomik iktidar ile siyasi iktidar arasındaki ilişkilerde önemli değişmeler yaşandı. Önceleri ekonomik iktidarı elinde tutanlar siyasi iktidara sahip olurken günümüzde bu süreç tersine döndü. Toplumda siyasal iktidarı ellerinde bulunduranların ya da iktidarı denetleyenlerin ekonomik iktidara da sahip oldukları görüldü.

Neoliberalizm ile birlikte devletler, girişimcilik ile ilgili birtakım özgürlüklerin sağlanması ve serbest ticaretin gerçekleşmesi için kurumsal çerçeveyi oluşturmuştur. Ancak, bu kurumsal çerçeve, insanların refahına yönelik oluşturulmaya çalışılsa da kapitalizmin sermaye ile ilişkisinin yoğunlaşmasıyla bu çerçeveler uluslararasılaşma çerçevesinde finansallaşmayı tetiklemekte ve bireylerin gelirlerinin, finansal sisteme, borçlanmaları karşılığında dâhil edilmesine neden olmaktadır.

Bireyler, tüketilen nesneler çağının edilgen unsuruna; tüketmek için üreten kişilere dönüşmüştür. Bu dönüşümün temelinde, zihniyette olduğu kadar uygulama alanı olan pazarların da yoksunluk çektiği ahlâk unsurunun kullanılamayışından söz edilebilir.

yirmi birinci yüzyılın teknoloji temelli iktidarı

Enformasyonun ve toplumun, yapay zeka ve bilgisayarlar/bilgisayar ağlarınca kontrol edilmeye başlanması, aynı zamanda toplumsal iktidarların daha da güçlenmesine ve -bu iktidar güçleri üzerinde hiçbir söz hakkı bulunmayan- sıradan insanların paranoyalarının en üst düzeylere taşınmasına da yol açmıştır.


En Çok Okunanlar