05 Mayıs 2021

  • Paylaş
sinemada zaman ve mekân ilişkisi buğday filmi örneği

Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmi tasavvufa dayanan, kıyamet sonrası (post– apokaliptik) bir atmosferi anlatan hikâyesiyle çelişkileri içinde organik olarak barındırıyor. Seçtiği konu itibariyle madde ve mana gibi iki karşıt kavram üzerinden yola çıkan film, giden-kalan, arayan-kabullenen ve iyi-kötü gibi zıtlıklardan gücünü alıyor.

Üzerinde cümleler sarf edilirken çıkmazlara sürüklenilen; kimi vakit elle tutulur, gözle görülür bir olgu iken kimi vakit de peşinden koşularak yakalanamayan “zaman”… Maddi yer olan ahvalin zuhur ettiği; olayın gerçekleştiği, aslında zamanın da dönüştürdüğü “mekân”… Bu iki kavram da sanatın en önemli parçaları sayılabilir.

Jean Luc Godard’ın deyişiyle sinema, zamanı ve mekânı yeniden yaratma sanatıdır. Birçok bileşenden meydana gelen sinemada, teknik cihazların yanı sıra, filmin zaman kurgusu (daha senaryo aşamasında başlayan) ve mekân tasarımı filmi oluşturan ana unsurlardandır. Bir film, önce filmcinin (senarist, yönetmen, yapımcı) kafasında oluşan fikirlerden meydana gelir. Düşündüğü hikâyeye uygun zaman ve mekân seçmek yapacağı ilk işlerden biridir. Bunların üstüne yapılan inşa süreciyle, anlatımını oluşturacak diğer ögeleri de bir araya getirerek filmi tamamlar.

Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay bir söyleşisinde: “Sinemada zaman ve mekândan kurtuluşunuz yoktur. Roman yazarı için zamanı anlatmak kolaydır ancak aynı hikâyeyi sinemaya aktardığınızda geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek için flashback ya da flashforward adını verdiğimiz teknikleri kullanmak zorunda kalırsınız” der (Şeren, 2016). Sinemayı genel yapısı itibari ile romandan ayıran şey de aslında budur. Bir gösterme ve imaj sanatı olan sinemada zamanı ve mekânı yazılı eserde olduğu gibi cümlelerle ifade edemezsiniz. Onları göstermek durumundasınızdır. Mekânı göstermek için, dekor/sahne kurduktan sonra karakterleri özenli bir şekilde konuşlandırmalısınız. Zamanı göstermek için de kostümlerden, şehirden, saatten, konuşmalardan, mekândan, makyajdan ve daha birçok şeyden yararlanabilirsiniz/ yararlanmalısınız.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...

 



İlgili Konular Semih Kaplanoğlu buğday
Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Sinema, ister sanat olsun ister mekanik bir üretim; reklamlardan seyircilere, toplumdan bireye, teknolojiden sanata, gündelik hayatın hemen her alanını kapsayan kültür endüstrisinin önemli bir aracıdır.

Sesin eklenmesi sessizliğin de kendi başına dramatik bir öge olarak ele alınabilmesini sağlamıştır… Konuşmaların ve doğal seslerin kullanımı sayesinde, sinema gerçeğe daha çok yaklaşmıştır. Çünkü bu ögeler günlük yaşayışımızın ayrılmaz birer parçasıdır.

Cinsiyet kimliklerinin, bireysel beden türlerinin fiziki gerçeklik düzeyinde eşitlenmesi, insanlık tarihinin gelişimine başlangıcından itibaren temel teşkil eden heteroseksüelliğin ve ailenin belirleyicilik rolünün göreceleşmesine ve giderek anlamını yitirmesine yol açmıştır.

Sinema belge film ile başlamış, belge filmler kurgu sayesinde sinema dili ve estetik ile harmanlanarak belgesel filmi oluşturmuştur. Belgesel film gerçeği sanatın estetiği ile anlatarak birçok açıdan gerçeğin etkisini de arttırmaktadır. İzleyici belgesel sinemacının anlattığı gerçeği etkilenerek izlemektedir.

nazif tunç ile röportaj

“anadolu’nun ıssızlaşan, bozkıra dönen güzel medeniyetini, kültürünü, sinemayla yeşertecek insanlara ihtiyacımız var”

İnsanlık sinemayı keşfettikten ve sinemayı geliştirerek tüm insanların ulaşabileceği bir konuma getirdikten sonra felsefe de sinemanın sunduğu yenilikleri fark ederek sinemayı kendisine çalışma alanı olarak belirlemiştir. Modern sinema, felsefi yönden birçok düşünür tarafından farklı biçimlerde yorumlanmıştır.


En Çok Okunanlar