03 Ağustos 2018

  • Paylaş
insan ve şehir

Şehir, tıpkı kalp gibi, insanların toplanıp dağıldıkları merkezlerdir. Kalp nasıl bedenin kan akışı ve dolaşımının merkezi olma hüviyetini taşıyorsa, şehirler de aynı şekilde bir milletin, ahlaki, ilmi, sanatsal, kültürel, ticari ve hukuki akışı ve dolaşımının, gelişimininin, değişim ve dönüşümünün en önce ve en yüksek düzeyde vuku bulduğu tarihsel mekanlardır.

Şehir, tıpkı kalp gibi, insanların toplanıp dağıldıkları merkezlerdir.
Kalp nasıl bedenin kan akışı ve dolaşımının merkezi olma hüviyetini
taşıyorsa, şehirler de aynı şekilde bir milletin, ahlaki, ilmi, sanatsal, kültürel,
ticari ve hukuki akışı ve dolaşımının, gelişimininin, değişim ve
dönüşümünün en önce ve en yüksek düzeyde vuku bulduğu tarihsel mekanlardır.
Kalp gibi şehirler de değişir ve dönüşür. Kalp gibi şehirler de
akar. Kalbin ritim sağlığı veya bozukluğu, aynı zamanda bedenin sıhhat
durumuna işaret eder; tıpkı şehrin akış düzeni ve ritiminin toplumun
ruh ve akıl sağlığına işaret etmesi gibi. Düşünce, sanat, maneviyat ve ahlak
niteliğini haiz kalp sadece insana mahsustur. Kendi kalp ritimlerine
uygun şehirleri yapan insandır. Şehirleri insan kendi insanlık vasfına
göre yapar. İnsan şehirleri, kendi insanlığı ve özgürlüğü için inşa eder.
Şehirler, insanların mukîm oldukları merkezlerdir. Dolayısıyla, belirli
bir insan ve insanlık tasavvuruna göre inşa edilmeleri gerekir. Zira insanın
zaman, mekân ve nesnelerle olan ilişkisi, gerçeklik algısı, etik ve
estetik kabulleri nihayet belirli bir hakikat tasavvurunun gereği olarak
belirlenir ve biçimlenir. Aksi takdirde, ritim bozuklukları tezahür eder
ve giderek şehirler barbarlığın, tecavüzkârlığın, şiddet ve şehvet insiyaklarıyla
hareket eden gayri insaniliğin merkezlerine dönüşebilirler.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Kent sayısında...



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Belki de güzelliğin en büyük cazibesi, güzelliğin bizatihi ona kayıtsız ve yabancı olan ve estetik değerini sadece birbirlerine olan yakınlıklarından alan unsurların şeklini aldığı gerçeğinde yatmaktadır

“Harcıâlemleştirme; bir kişinin tekelinde olanın iki ya da daha çok kişinin kılınmasıdır.”1 Bu tanımın işaret ettiği “mübadele”, esas itibariyle Pazar’ın işlevidir. Bir mübadele alanı olan Pazar yeri, üretim ve tüketim ilişkilerini belirlerken bir yandan da bu ilişkiler üzerinden toplumsal yapıyı ve yaşam biçimini şekillendirir.

Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Refik Halid Karay 1888-1965 yılları arasında yaşamıştır. Yaşadığı dönem itibariyle Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geçirdiği önemli kırılma noktalarına şahit olmuştur.

Tanzimat’tan sonra Türk edebiyatında edebi bir tür olarak varlığını gösteren romanın en önemli mekânı İstanbul’dur. Türk romanında birçok kahraman acılarını, sevinçlerini, maceralarını, tutkularını İstanbul’da yaşar.

Sanatların içinde en kentlisi sinemadır. Jacques Ellul’ün ifadesi ile bu bir zorunluluktu.

İnsanlık tarihi incelendiğinde zaman ve mekândan bağımsız, siyasi, sosyal, ekonomik olanlar başta olmak üzere tüm temel parametreleri aşan eylemlerden birinin tüketim olduğu görülmektedir.


En Çok Okunanlar