09 Ağustos 2020

  • Paylaş
durmuş hocaoğlu’na göre üniversite

Durmuş Hocaoğlu, Üniversite meselesini ilköğretim düzeyinden ele almakta, üniversitenin maddi ve manevi boyutlarını birlikte işlemekte, üniversitenin problemlerinin kaynaklarını ortaya koymakta ve Türkiye’nin gelişebilmesinin yolunun eğitimin külliyen yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olacağını savunmaktadır.

“Üniversite bir dert yumağı; bir cadı kazanı;

giremeyen bir yanar, giren iki yanar.”
- Durmuş Hocaoğlu

1948’de Bayburt’ta doğan ve 2010 yılında İstanbul’da vefat eden Hocaoğlu, ilmi kariyerine İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği lisans programıyla başlamıştır. 1974’te mezun olmasının ardından 1982’ye kadar Mühendis olarak çalışan Hocaoğlu, 1982 yılında Marmara Üniversitesi Fizik Bölümü’ne Öğretim Görevlisi olarak atanmıştır. 1982’den sonra ise Fizik alanında “Tekil Lineer Sistemler İçin Geliştirilen Bir Transformasyonun Yorumu Üzerine” teziyle yüksek lisans, felsefe alanında “Descartes’in Fizik Anlayışı” teziyle yüksek lisans ve “Türk-İslâm Düşünce Tarihinde ve Modern Fizik’de Kozmos” teziyle doktora eğitimlerini tamamlamıştır. Hocaoğlu’nun ilmi kariyerinin kısa bir hülasası olan aldığı akademik dereceler, kendisinin arayışı neticesinde oluşmuş ve metodunu inşa etmesine neden olmuştur. Hocaoğlu, ölümüne kadar Bilim Felsefesi ve Siyaset Felsefesi konuları etrafında birçok eser ortaya koymuştur.1 “Devletçilik Bumerangı”, “Düşük Şiddetli Devrim” ve “Laisizmden Milli Sekülerizme” kitapları yayımlanan Hocaoğlu’nun en temel gayesi Türk milletini layık olduğu mevkie çıkarmak olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk Milliyetçi Düşüncesi’nin teorik bir zemine oturtulması için ciddi emek sarf eden Hocaoğlu’nun akademik başyapıtı, Laisizmden Milli Sekülerizme adlı kitabıdır. Kitabın temel tezi, Türk Milletinin fiilen yaşadığı batılılaşma eyleminin idrakine ererek batılılaşmayı milli bir modernleşmeye doğru çevirmenin elzemliği üzerine inşa edilmiştir. Ancak Hocaoğlu, akademik başyapıtını tamamlayamadan vefat etmiştir. Bu sebepten ötürü kitapta belirli meselelerin yeterince irdelenmesi gerçekleştirilememiştir. Hocaoğlu, Türk Milliyetçiliği ve Türk Milleti’nin geçirdiği dönüşüm konularının yanı sıra eserlerinin ciddi bir kısmını Türk Aydını konusunda yoğunlaştırmıştır. Hocaoğlu’na göre Türk milletinin kurtuluş reçetesi, geçirdiği dönüşümü kavramakta, aydın problemini çözmekte ve geçmişiyle kopan bağını doğru biçimde tesis ederek geleceğine hamle etmekte yatmaktadır.

Erol Güngör, hayatını değiştiren ve kendisinin olduğu kişi olmasına vesile olan, talebesi olmakla iftihar ettiğini beyan ettiği Hocası Mümtaz Turhan’ın ardından yazdığı yazıda, Turhan’ın bilim anlayışını, “Ben hayatımda onun kadar şahsiyetinin bütün boyutlarını bu derece ahenkli hale getirmiş ve hepsini ilimci düşünce esası etrafında birleştirmiş ve bütünleştirmiş başka insan görmedim. Turhan’ın ilme verdiği değere bakanlar, karşılarında sanki on dokuzuncu yüzyıl pozitivist veya siyantistlerinin bir temsilcisi var zannederlerdi. Fakat yakından dikkat edildiği zaman onun ilmi bir put edinmek yerine ilmi vazgeçilmez bir vasıta, çok kıymetli bir alet saydığı görülürdü.”2 olarak ifade etmiştir. Durmuş Hocaoğlu’nun üniversiteye bakışı ve üniversiteden beklentisi esasında en iyi olarak Güngör’ün, Turhan için yazdığı cümlelerle ortaya çıkmaktadır. Hocaoğlu, ilme verilebilecek en yüce değeri vermekte ve ilmi vazgeçilmez bir mevkie yerleştirmektedir. Çalışmamızda Hocaoğlu’nun üniversiteye bakışı, ilmi kariyeri ve eserleri üzerinden ortaya konulmuştur. Hocaoğlu, Üniversite meselesini ilköğretim düzeyinden ele almakta, üniversitenin maddi ve manevi boyutlarını birlikte işlemekte, üniversitenin problemlerinin kaynaklarını ortaya koymakta ve Türkiye’nin gelişebilmesinin yolunun eğitimin külliyen yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olacağını savunmaktadır.

1 “Biyografi”, http://durmushocaoglu.com/dh/biyografi.asp (Erişim Tarihi: 01.01.2020).

2 Erol Güngör, Sosyal Meseleler ve Aydınlar (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1996), s. 209.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Üniversite sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Klasik üniversite yapılanmalarının hepsinin bir felsefesi ve bu felsefe üzerine kurguladıkları bir sistemleri bulunuyor. Bugün bir Alman Üniversitesi, bir Fransız veya İngiliz Üniversitesi’nden ve ekollerinden bahsedebiliyoruz. Bu da bizi “‘Bir Türk Üniversitesi’ var mıdır?” şeklinde bir soruya yöneltiyor.

Türk üniversitesi modern bir teşebbüs olarak 1900’de Sultan Abdülhamid tarafından kurulmuştur ve iyi ve güçlü bir üniversite olarak kurulmuştur. 1900’de biz bu modern üniversiteyi kendi geleneksel kültür mirasımızla ilişki içerisinde kurduk. Bu anlamda modern üniversite olduğu gibi transfer edilmemiştir.

Bugün içinde bulunduğumuz küresel salgın süreci de eğitimde dijital dönüşümü tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık tüm üniversitelerde, uzaktan eğitim ve online öğretim bir tercih meselesi değil zorunluluk haline gelmektedir.

En üst düzey bilgi üreten kurumlar olarak üniversiteler, insanın anlam arayışına cevap bulma, hayat görüşünün oluşması ve bu görüşe göre evrenin anlamlandırılmasına katkı sağlamaya çalışan kurumlardır.

aziz sancar bilim her türlü baskıdan uzaklık ister

"Her şeyden önce çocuklarımıza bilim kültürünü ve çalışmadan başarılı olunamayacağını aşılamamız gerekiyor. Ne kadar zeki ve kabiliyetli olursanız olun, çalışmadan kendinize, ailenize, memleketinize ve insanlığa katkı sağlayamazsınız."

Durmuş Hocaoğlu, Üniversite meselesini ilköğretim düzeyinden ele almakta, üniversitenin maddi ve manevi boyutlarını birlikte işlemekte, üniversitenin problemlerinin kaynaklarını ortaya koymakta ve Türkiye’nin gelişebilmesinin yolunun eğitimin külliyen yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olacağını savunmaktadır.


En Çok Okunanlar