15 Ekim 2020

  • Paylaş
göç ve şiddet

Göçmenlere yönelik şiddet hareketlerinin çoğu sosyo-ekonomik argümanlar üzerinden gelişmektedir. Batı ülkelerinde kamu politikalarındaki başarısızlığın, işsizliğin, enflasyonun sebebinin göçmenlerle/mültecilerle/sığınmacılarla açıklanması eğiliminin giderek arttığı gözlenmektedir. Yine göçmenler kamu düzeninin bozulmasının, kültürün/ahlakın yozlaşmasının sorumlusu olarak gösterilmektedir. Tüm ülkelerde göçmenlerle ilgili geniş önyargılar ağı vardır. Göçmen karşıtı ırkçı şiddet bu önyargılardan beslenmektedir.

Göç kavramı, sözcük anlamıyla siyasal, sosyal, ekonomik sebeplerle insanların bireyler ya da gruplar halinde bir yerden başka bir yere hareketini ifade etmektedir. (TDK Türkçe Sözlük,2005). Göç olgusunun insanlık tarihiyle yaşıt olduğu bilinmektedir. İnsanlar tarih boyunca çeşitli sebeplerle bireysel ya da topluca bir yerden başka bir yere hareket halinde olmuştur. Göç hareketlerinin sebepleri iki başlık altında toplanabilir. Birincisi daha iyi bir yaşam umudu, daha iyi sosyo-ekonomik şartlara kavuşmak arzusudur. İkincisi savaş, terör, darbe, katliam, etnik temizlik, tecavüz olayları gibi mücbir sebeplerdir. Daha iyi sosyo-ekonomik şartlara ulaşmak amacıyla kendi iradesiyle yer değiştiren kişiye “göçmen” denmektedir. Göçmen, dışarıdan herhangi bir zorlama olmaksızın kendi hür iradesiyle yer değiştiren kişidir (IOM/Uluslararası Göç Örgütü, 2009:22). Savaş ve çatışma ortamlarının yarattığı hayati tehlikeler ve güvenlik endişeleri sebebiyle vatanını, evini terk etmek zorunda kalan kişilere ise “mülteci” ya da “sığınmacı” adı verilmektedir. “Mülteci”; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından kabul edilen kişidir (IOM/Uluslararası Göç Örgütü, 2009:43). “Sığınmacı” ise; yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terk eden ve sığınma talebi, bulunduğu ülke tarafından henüz karara bağlanmamış olan/soruşturma safhasında olan kişidir (IOM/Uluslararası Göç Örgütü,2009:49). Bir başka deyişle sığınmacı; mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüsü henüz resmi olarak tanınmamış kişidir. Göçmenlik kavramında gönüllülük esas iken; mültecilik/sığınmacılık kavramında zorunluluk esastır. Dolayısıyla mülteciler/sığınmacılar sosyal kazanç ve statü elde etmekten ziyade; çatışma ve şiddet ortamından kurtulmak, sosyal ve insani anlamda var olabilmek için zorunlu olarak yer değiştirmek mecburiyetinde kalan kişilerdir. 

Şiddet kavramı ise; toplumsal hayatın her alanında ve farklı isim bileşenleri [Aile içi şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet, futbolda şiddet, eğitimde şiddet, hayvanlara şiddet] ile sürekli gündemde olan bir kavramdır. Sözcük anlamıyla “sertlik”, “yeğinlik”, “kaba güç” anlamlarına gelmektedir. Büyük korku yaratmada kullanılan fiziksel ya da psikolojik zorlama ve baskı uygulamaları şiddet olarak adlandırılmaktadır. Şiddetin arkasında yatan insan davranışı saldırganlıktır (Çetin,2003:191). Bu açıdan şiddet, insanın fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne yönelik her türlü maddi ve manevi hareketi ifade etmektedir. Şiddet denilince akla ilk fiziksel şiddet gelmekle birlikte; şiddetin birçok türü vardır: psikolojik şiddet, sözel şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet, politik şiddet, sembolik şiddet. 

Göç ve şiddet kavramları insanlık tarihi boyunca iç içe olmuştur. Her şeyden önce tarihteki toplu göç hareketlerinin büyük çoğunluğu savaş, darbe, terör, etnik/dini/siyasi çatışmalar gibi şiddet olaylarından kaynaklanmıştır. Savaş ve çatışma ortamlarının yarattığı hayati tehlikeler ve güvenlik endişeleri milyonlarca insanı evlerinden, vatanlarından ayrılmaya zorlamış; dünyanın başka ülkelerinde ve bölgelerinde yaşamaya mecbur bırakmıştır. Diğer taraftan gerek sosyo-ekonomik sebeplerden kaynaklansın gerek zorunlu sebeplerden kaynaklansın göç edilen yerlerde de şiddetin temel odağı yine yabancılar olarak adlandırılan göçmenler/mülteciler/sığınmacılar olmuştur. Dilin, kültürün, geleneğin bilinmediği bir ülkede yabancı olmak hali, göçmenleri toplumun en kırılgan/savunmasız kesimi haline getirmektedir. Göçmenlerin gittikleri coğrafyaya ve topluma uyumlarını güçleştiren/zorlaştıran ve istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına yol açan etmenlerin başında, göçmenlere karşı toplumsal hayatın farklı alanlarında tezahür eden şiddet hareketleri gelmektedir.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Şiddet sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

“emperyalizm, hegemonya, imparatorluk: tarihsel dünya düzenleri ve ırak’ın işgali” kitabının incelenmesi

Şiddet nedir? Onu nasıl tanımlarız? Bize neyin şiddet olup olmadığını ayırmamızda yardımcı olan veya bizi yanıltan telakki zeminleri nelerdir? Yazıda incelenecek olan kitap, bu soruların temelinde düşünürlerin fikirlerini ortaya koymamaktadır. Bunun yerine, düşünürlerin “verili” bir şiddet anlayışı üzerinden getirmiş oldukları eleştirileri işlemeyi amaç edinmektedir.

Korona sürecinde hem kitlesel hem de bireysel şiddet vakalarında da maalesef ciddi bir artış söz konusu. Aile içi şiddetin hızla yükseldiği, uğradığı şiddet sonucu bireysel sığınma talep eden kadın sayısının çoğaldığı ve boşanma başvurularının dört kat kadar arttığı sürecin başlangıcında ilk gelen bilgilerden.

Günümüzde korku sineması, doyumsuz insanoğlunun istek ve arzuları doğrultusunda sınır tanımaz şiddet ve cinsellik barındıran bir havaya bürünmüştür. İlk dönemlerin zarif ve ince ölümleri sonraları kanların oluk oluk aktığı ve beden parçalarının ortalığa savrulduğu savaş sahnelerinin çok üstünde vahşet verici ve hatta iğrendirici öğelerle süslü bir yapıya dönüşmüştür.

Akran zorbalığı konusunda okullarda yapılacak çalışmalar arasında okul politikası geliştirme, kurum kültürü oluşturma ve akranlar arasındaki iletişimin niteliğini arttırma çalışmaları yapılması olası sorunların önlenmesi, azaltılması ve ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır.

Siber zorbalık sadece söylemsel düzeyde gerçekleşmez, kişisel bilgilerin izinsiz kullanımı, mesajların, resimlerin kayıtların habersizce paylaşılması gibi etik dışı davranışları da içerir. Bu nedenle siber zorbalık, hem kullanılan aracın türüne göre hem de içeriğe göre çeşitlilik göstermektedir.


En Çok Okunanlar