05 Mayıs 2021

  • Paylaş
ceyhan kandemir ile röportaj
ceyhan kandemir ile röportaj

"dijitalleşme ve mobilite büyük kolaylık ancak asıl sorun içerik üretimi ve yaratıcılıkta"

Sinema alaylı mı olmalı mı yoksa mektepli mi tartışması aslında çok gereksiz bir tartışmadır. Her ikisi de olmalıdır. Eğitim sonrası pratik yapmak hatta okurken pratik yapmak şarttır. Çünkü sinema sanat olmasının yanında bir zanaattır da. Ülkemizde devlet ve özel üniversitelerde sinema eğitimi veren fakülteler ile birlikte pek çok özel kurum ve kuruluş da bulunmaktadır. STK ve belediyelerin göz önünde olan bu popüler alan için harcadığı çabaları da göz ardı etmemek gerekmektedir. Üniversitelerde dağınık bir şekilde farklı fakültelerde ve farklı bölümlerle birlikte verilen sinema eğitimleri, çok fazla mezun vermesine rağmen sektörün ihtiyacını karşılamamaktadır. Ülkemizde 70’e yakın İletişim Fakültesi içinde bulunan Radyo TV Sinema bölümleri de salt sinema eğitimi vermese de sektöre önemli isimlerin kazandırılmasında, eğitimli eleman sağlanmasında önemli bir fonksiyona sahiptir. Bu açıdan ülkemizin ilk iletişim fakültesi olan ve ilk radyo televizyon sinema bölümlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi iletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhan Kandemir ile bu konu bağlamında sinema eğitimi, sektör-üniversite ilişkisini, bağımsız filmlerin macerasını konuştuk. Üniversitede dijitalleşme üzerine de lisans ve lisansüstü dersler veren ve yurt dışı pekçok projede yer alan Prof. Kandemir, aynı zamanda uygulamacı  bir akademisyen. Klip, belgesel, kamu spotu gibi pek çok türde çalışması bulunan Prof. Dr. Kandemir, Karla filmiyle de uzun metraj yolculuğuna çıktı. Bu görsel üretim süreçlerinde öğrencileri ile birlikte çalışan, teorik ile pratiği yakinen gören Prof. Dr. Kandemir, tecrübelerini bizlere aktarırken dijitalleşmenin sinemaya etkisini ve film festivallerinin geldiği noktayı da bizlere aktardı.

Bu toprakların hikâyelerini anlatmak için neler yapılabilir?

Öncelikle daha fazla hikâye anlatıcısına ihtiyacımız var; geleneklerimizi göreneklerimizi yeni nesillere aktarabilmenin, kültürel değerlerimizin korunması, toplumsal saygının sağlanması için sinemaya, görsel işitsel yapımlara ihtiyaç var. Nasıl medya okuryazarlığı dersine ihtiyaç varsa; zorunlu bir müfredat içinde anaokulu öncesi eğitimden başlayarak üniversite yıllarına kadar toplum kültür ilişkisi aktarılmalı, keyifle topraklarının hikâyelerini dinleyerek yetişen, gelişen bireyler bu hikâyeleri kendi özgün ifadeleriyle daha da anlamlı hale getireceklerdir.

Sinemanın dijitalleşmesi çok daha özgür, kolay ve uygun üretim imkânı mı doğurdu, yoksa sinemanın büyüsünü mü bozdu?

Dijitalleşme, teknolojik gelişmeler her sektörde olduğu gibi sinema sektöründe de üretimlerin daha özgür ve bağımsız olmasını sağladı. Ancak dijitalleşme doğal olarak kendi kapitalist sistemini getirdi. Günümüz insanı artık her alanda dijital kapitalizmin esiri olmuş durumda ve dijital feodaliteyle mücadele etmek zorunda. Her dönem kendi dinamiklerini oluşturuyor; kamera ve çekim ekipmanlarının daha minimalist olması yönetmenlerin ve çekim ekiplerinin işlerini daha kolaylaştırabiliyor, bağımsız üretimlerinizde dağıtım, gösterim olanakları daha artmış durumda ancak yine de bu çarkın içine girmek istediğinizde kapitalizmin ördüğü duvarlarla karşılaşıyorsunuz.

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Sinema sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Sinema, ister sanat olsun ister mekanik bir üretim; reklamlardan seyircilere, toplumdan bireye, teknolojiden sanata, gündelik hayatın hemen her alanını kapsayan kültür endüstrisinin önemli bir aracıdır.

Sesin eklenmesi sessizliğin de kendi başına dramatik bir öge olarak ele alınabilmesini sağlamıştır… Konuşmaların ve doğal seslerin kullanımı sayesinde, sinema gerçeğe daha çok yaklaşmıştır. Çünkü bu ögeler günlük yaşayışımızın ayrılmaz birer parçasıdır.

Cinsiyet kimliklerinin, bireysel beden türlerinin fiziki gerçeklik düzeyinde eşitlenmesi, insanlık tarihinin gelişimine başlangıcından itibaren temel teşkil eden heteroseksüelliğin ve ailenin belirleyicilik rolünün göreceleşmesine ve giderek anlamını yitirmesine yol açmıştır.

Sinema belge film ile başlamış, belge filmler kurgu sayesinde sinema dili ve estetik ile harmanlanarak belgesel filmi oluşturmuştur. Belgesel film gerçeği sanatın estetiği ile anlatarak birçok açıdan gerçeğin etkisini de arttırmaktadır. İzleyici belgesel sinemacının anlattığı gerçeği etkilenerek izlemektedir.

nazif tunç ile röportaj

“anadolu’nun ıssızlaşan, bozkıra dönen güzel medeniyetini, kültürünü, sinemayla yeşertecek insanlara ihtiyacımız var”

İnsanlık sinemayı keşfettikten ve sinemayı geliştirerek tüm insanların ulaşabileceği bir konuma getirdikten sonra felsefe de sinemanın sunduğu yenilikleri fark ederek sinemayı kendisine çalışma alanı olarak belirlemiştir. Modern sinema, felsefi yönden birçok düşünür tarafından farklı biçimlerde yorumlanmıştır.


En Çok Okunanlar