Güncelleme: 08 Mart 2022

  • Paylaş
yeşilçam’a yön veren bölge işletmeciliği sistemi

Türk sinema endüstrisinde ilginç bir sinema anlayışını oluşturan Bölge İşletmeciliği Sistemi, 1965 ile 1975 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. Yetmişli yılların ikinci yarısından sonra televizyonun yükselişe geçmesiyle birlikte sinemaya olan ilginin azalmasıyla; artan siyasal olaylarla; sinemada erotik ve dövüş filmlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte bölge işletmeciliği işlemez duruma gelmiştir.

“Sinema hem bir sanat, hem de bir sanayidir; bazı ülkeler de kocaman bir sanayi kolu, ağır sanayi ya da otomotiv sanayisi kadar devasa, önemli ve (bazen) inanılmaz yatırımlarla inanılmaz kârlar getiren.”
Giovanni SCOGNAMİLLO


Sinema, Giovanni Scognamillo’nun ifade ettiği gibi hem bir sanat hem de devasa bir endüstridir. Büyük paraların harcandığı ve kazanıldığı, uluslararası dolaşıma açık olan bu endüstri, büyük bir ekonomik döngüye sahiptir. Bütçe yani para; büyük, hayali, çılgın senaryolar olduğu kadar minimal hikâyeleri anlatan senaryolar için de gereklidir. Başka bir ifadeyle hem blockbuster (büyük bütçeli) filmler için para şarttır hem de art house (sanat)/bağımsız filmler için. Çok küçük, eş-dost ortaklığında çekilen bağımsız filmlerde bile iyi-kötü paraya ihtiyaç duyulur. İlk film imece usulü ortaya çıkarılsa dahi sinema hayatının devamı için para, hayati önem taşımaktadır ve bu engel hep önünüze çıkacaktır. Bu yüzden sinemacılarımızın aklına bir fikir geldiğinde yapımcılarımızın aklına “Bu film acaba bize ne kadara mal olur sorusu gelir?” Yapımcı hep bu sorunun peşinde olur. Amaç çok fazla açılmadan işi bitirip mümkün olduğunca büyük kazanç sağlamaktır.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Piyasa" sayısında...



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Yaşar Hoca 24 saati dolu dolu yaşayan biriydi. Gece 11-12’de internetten canlı eğitimler verip, yatırımcılarla sohbetler yapıp, sabah 5’te internet sitesine yorumlarını ekleyip, 8’de ofiste olmak, ben hiçbir zaman alışamasam da, onun için normaldi. Ya da gece 3-4 gibi yorumlarını, yazılarını tamamlayıp sabah 7-8 gibi TV’lerde yorum yapmak. Bunların çoğunun maddi bir getirisi de yoktu.

Bağlam olarak yazarın, kitap içeriğinde önce ekonominin dengelerini anlatıp sonra ekonomik krizleri anlatması, kitabı daha da anlaşılır hale getiriyor. Böylelikle okuyucu olaylara geniş bir perspektiften bakabilme imkanı buluyor.

“Yahudilerin faizli borç ilişkilerindeki başarısı ise toplumların gelir adaletsizliğini artırdığı ve yoksulluğa sebep olduğu için birçok devlet tarafından iyi karşılanmaz fakat tüm bu etkenler, Yahudilerin finansal başarısını etkilemez.”

Ahmet Midhat Efendi, 1890’da kaleme aldığı Müşahedat romanında, önce İstanbul’un sebze halindeki esnafının tek tek nasıl kuruşlandığını tasvir eder; sonra bize büyük bir girişimci portresi çizer. Seyit Mehmet Numan, para şöyle dursun, kredi kavramını bile ete kemiğe büründürmüş ender Osmanlılardan biridir.

Piyasanın egemenliği neoliberal söyleme teslim olmuş dünyamızda neredeyse aksi düşünülemez ve geri döndürülemez bir süreç gibi görünüyor. Bu haldeyken piyasanın yeniden bir ahlâki pusulaya ihtiyacı olduğu ortada.

Kendi içindeki olanca farklılığına rağmen bütün teolojik sistemlerin tepe noktasında Tanrı yer alır, bu o sistemin kutsalını belirtir. Ekonominin tepe noktasında ise Piyasa vardı. Cox, Piyasa kelimesi kasıtlı olarak büyük harfle yazar; amacı “bu kelimenin sahip olduğu gizeme ve iş adamları arasındaki saygınlığına” işaret etmektir.


En Çok Okunanlar