17 Nisan 2021

  • Paylaş
iki rejim arasında bir iktidar sembolü olarak japon imparatoru

Tarih boyunca Japon İmparatorları hep önemli bir siyasi unsur olarak görülmüşlerdir. Bazı dönemlerde imparatorlar, kendi divanlarıyla birlikte ülkeyi meşru hükümranı olarak tek başlarına idare etmişler; ancak çoğu zaman ise ülkenin esas idarecileri tarafından varlıklarını meşrulaştırıcı bir unsur olarak kullanılmışlardır.

Tarih boyunca Japon İmparatorları hep önemli bir siyasi unsur olarak görülmüşlerdir. 1 Bazı dönemlerde imparatorlar, kendi divanlarıyla birlikte ülkeyi meşru hükümranı olarak tek başlarına idare etmişler; ancak çoğu zaman ise ülkenin esas idarecileri tarafından varlıklarını meşrulaştırıcı bir unsur olarak kullanılmışlardır. Zira Şinto’ya göre Japon imparatorunun Güneş Tanrıçası Amaterasu’nun torunu olduğuna inanılmaktaydı ve dolayısıyla imparator hem ülkenin meşru hükümranı hem de meşru iktidarın kaynağı olarak görülmekteydi. Şogunlar, Fujiwara ailesi gibi soylu aileler ve en nihayetinde Meiji Restorasyonu’nun başkahramanları olan Satsuma-Chôshu beyliklerinin devrimci samurayları, imparatorun meşruiyetini kullanarak ülkeyi idare edebilmişlerdi. Bu makalede Japon İmparatoru’nun Tokugawa Şogunluğu’nun son dönemi ve Meiji Restorasyonu sonrasında sıradan insanlar ve siyasi aktörlerin imajı incelenecek ve nihayetinde Meiji elitlerinin asırlardır yerel aidiyetlere sahip olan Japonları birleştirecek ve bir ulus inşa edecek şekilde bu imajı nasıl kullandığı ele alınacaktır.

1 Hatta Japon tarihini imparatorluk sistemiyle eş değer gören müelliflere rastlanmaktadır. Tessa Morris-Suzuki, “The Invention and Reinvention of “Japanese Culture”,” The Journal of Asian Studies 54, no. 3 (1995): p. 774, doi:10.2307/2059450.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin İktidar sayısında...


İlgili Konular Japonya
Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Düşünce Dergisi’nin, iktidar kavramını enine boyuna tartıştığı ve farklı disiplinlerin bakış açılarını bir araya getirerek geniş bir perspektiften meselenin anlaşılmasına gayret ettiği yeni sayısı huzurlarınızda.

İktidarı herkes hayal eder, arzu eder. Bunda bir belirsizlik yok. Öte yandan iş, “istemeye” yani “irade etmeye” geldiğinde bu kadar emin olamıyoruz. Çünkü devlet ya da talih kuşu, her isteyene değil; istediğine konar. Zaten her isteyenin iktidar sahibi olamayacağı gerçeğini, gücün doğası ya da doğa yasası olarak güç bize söyler.

Yüzyılın başına göre hemen her alanda olduğu gibi ekonomik iktidar ile siyasi iktidar arasındaki ilişkilerde önemli değişmeler yaşandı. Önceleri ekonomik iktidarı elinde tutanlar siyasi iktidara sahip olurken günümüzde bu süreç tersine döndü. Toplumda siyasal iktidarı ellerinde bulunduranların ya da iktidarı denetleyenlerin ekonomik iktidara da sahip oldukları görüldü.

Neoliberalizm ile birlikte devletler, girişimcilik ile ilgili birtakım özgürlüklerin sağlanması ve serbest ticaretin gerçekleşmesi için kurumsal çerçeveyi oluşturmuştur. Ancak, bu kurumsal çerçeve, insanların refahına yönelik oluşturulmaya çalışılsa da kapitalizmin sermaye ile ilişkisinin yoğunlaşmasıyla bu çerçeveler uluslararasılaşma çerçevesinde finansallaşmayı tetiklemekte ve bireylerin gelirlerinin, finansal sisteme, borçlanmaları karşılığında dâhil edilmesine neden olmaktadır.

Bireyler, tüketilen nesneler çağının edilgen unsuruna; tüketmek için üreten kişilere dönüşmüştür. Bu dönüşümün temelinde, zihniyette olduğu kadar uygulama alanı olan pazarların da yoksunluk çektiği ahlâk unsurunun kullanılamayışından söz edilebilir.

yirmi birinci yüzyılın teknoloji temelli iktidarı

Enformasyonun ve toplumun, yapay zeka ve bilgisayarlar/bilgisayar ağlarınca kontrol edilmeye başlanması, aynı zamanda toplumsal iktidarların daha da güçlenmesine ve -bu iktidar güçleri üzerinde hiçbir söz hakkı bulunmayan- sıradan insanların paranoyalarının en üst düzeylere taşınmasına da yol açmıştır.


En Çok Okunanlar