18 Nisan 2021

  • Paylaş
körfez’deki arap monarşilerinin dönüşen iktidarları

Körfez ülkelerinin kendi müzelerinde ve tarih dersleri içeriklerinde, İslam öncesi sürecin kültürel etkisi de sık sık zikredilmektedir. Bu tarihî sürecin iktidar anlayışı -her ne kadar bölge insanı daimî olarak başka topluluklar ile ticari ilişkiler içinde olsa da- yerel kabilecilik kavramı etrafında gelişmiştir

Tarihsel Bakış

Körfez bölgesi siyasi, ekonomik ve kültürel olarak derinlemesine incelemelerin yapıldığı benzersiz bir yönetim sistemine sahiptir. Siyasal olarak rantçı monarşilerce yönetilse de kültürün ve sosyal hayatın etkisi, dünyanın başka yerlerindeki kaynak zengini ülkelerden farklı iktidar anlayışının oluşmasını tetiklemiştir. Bu bölgede dönüşen iktidar anlayışına ve yapılarına bakmadan önce, Körfez bölgesi hakkında açıklayıcı genel bir bilgi vermek faydalı olacaktır.

Körfez bölgesi, Arap yarımadasının güneyinden Kuveyt’e kadar uzanan ve Basra Körfezi’nin iki yakasını da içine alan bir siyasi tanımlamadır. Bu geniş tanımlamaya günümüzdeki Yemen, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Katar, Bahreyn, Irak ve İran girmektedir. Bu haliyle bölge hem Arap hem Fârisî etnik grupları; farklı dinleri, dilleri ve mezhepleri barındıran; çeşitli siyasal sistemlerin yönetime hâkim olduğu oldukça kompleks bir yapıdır. Ortadoğu çalışmalarına bir bölge çalışması olarak bakılırsa, Körfez bölgesi onun bir alt bölgesidir. Fakat Körfez’deki Arap monarşileri tanımlaması yapıldığında, bu alt bölge biraz daha daralmakta ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ile sınırlandırılmaktadır. Bu bağlamda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Umman’ın dâhil olduğu altı petrol monarşisi ülke, dönüşen iktidar anlayışlarını ele alacağımız temel ülkelerdir.

‘Dönüşen iktidarlar’ ifadesini kullanarak meseleye, Basra Körfezi monarşilerinin iktidarlarının evirildiği varsayımıyla başlıyoruz. Bu ön kabul aslında bölge ülkeleri açısından kaçınılmaz bir yaklaşımdır. Bu ülkeler on dokuzuncu yüzyılın başlarında Batı ile yakınlaşmış, bağımsızlıklarını kazanmış ve doğal kaynaklarından yararlanmaya başlamışlardır. Böylece, neredeyse yarım yüzyıl içinde oldukça sert bir ekonomik ve siyasal dönüşüm yaşamışlardır. Bu dönüşüm faktörleri kültürel ve sosyal hayata da dahil edilmiştir. Nitekim, bu derece kısa bir sürede ve sert bir ekonomik ve siyasi değişim yaşamış toplumların iktidar anlayışlarının dönüşmemesi imkânsız olurdu. Ancak, bu dönüşüm henüz belli bir noktada durmamıştır. Bu nedenle dönüşen hikâyeyi en başından ve temel kilometre taşlarını ele alarak yorumlamak önem arz etmektedir.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin İktidar sayısında...

 



İlgili Konular Körfez Ülkeleri
Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Düşünce Dergisi’nin, iktidar kavramını enine boyuna tartıştığı ve farklı disiplinlerin bakış açılarını bir araya getirerek geniş bir perspektiften meselenin anlaşılmasına gayret ettiği yeni sayısı huzurlarınızda.

İktidarı herkes hayal eder, arzu eder. Bunda bir belirsizlik yok. Öte yandan iş, “istemeye” yani “irade etmeye” geldiğinde bu kadar emin olamıyoruz. Çünkü devlet ya da talih kuşu, her isteyene değil; istediğine konar. Zaten her isteyenin iktidar sahibi olamayacağı gerçeğini, gücün doğası ya da doğa yasası olarak güç bize söyler.

Yüzyılın başına göre hemen her alanda olduğu gibi ekonomik iktidar ile siyasi iktidar arasındaki ilişkilerde önemli değişmeler yaşandı. Önceleri ekonomik iktidarı elinde tutanlar siyasi iktidara sahip olurken günümüzde bu süreç tersine döndü. Toplumda siyasal iktidarı ellerinde bulunduranların ya da iktidarı denetleyenlerin ekonomik iktidara da sahip oldukları görüldü.

Neoliberalizm ile birlikte devletler, girişimcilik ile ilgili birtakım özgürlüklerin sağlanması ve serbest ticaretin gerçekleşmesi için kurumsal çerçeveyi oluşturmuştur. Ancak, bu kurumsal çerçeve, insanların refahına yönelik oluşturulmaya çalışılsa da kapitalizmin sermaye ile ilişkisinin yoğunlaşmasıyla bu çerçeveler uluslararasılaşma çerçevesinde finansallaşmayı tetiklemekte ve bireylerin gelirlerinin, finansal sisteme, borçlanmaları karşılığında dâhil edilmesine neden olmaktadır.

Bireyler, tüketilen nesneler çağının edilgen unsuruna; tüketmek için üreten kişilere dönüşmüştür. Bu dönüşümün temelinde, zihniyette olduğu kadar uygulama alanı olan pazarların da yoksunluk çektiği ahlâk unsurunun kullanılamayışından söz edilebilir.

yirmi birinci yüzyılın teknoloji temelli iktidarı

Enformasyonun ve toplumun, yapay zeka ve bilgisayarlar/bilgisayar ağlarınca kontrol edilmeye başlanması, aynı zamanda toplumsal iktidarların daha da güçlenmesine ve -bu iktidar güçleri üzerinde hiçbir söz hakkı bulunmayan- sıradan insanların paranoyalarının en üst düzeylere taşınmasına da yol açmıştır.


En Çok Okunanlar