Güncelleme: 02 Mayıs 2021

  • Paylaş
takdim yerine / yakın plan sinema
takdim yerine / yakın plan sinema

Düşünce Dergisi’nin 13. sayısında sinema kavramının doğuşundan yola çıkarak teknik özelliklerini ele alıp Türk Sineması özelinde belli başlı konulara değinip farklı sektör paydaşlarından görüşlerle saha tecrübelerini aktarmaya çalıştık.

Sinema, insanoğlunun yaşayamadıklarını, hayal edemediklerini, göremediklerini, göremeyeceklerini, bilmediklerini göstermeye muktedir bir araçtır. Popüler bir eğlence aracı olarak sinema, insanoğlunun hayaller içinde geçmişe, bugüne ve geleceğe gidip geldiği simüle edilmiş bir dünyalar bütünüdür.

Sinema,19. yüzyılın sonunda teknolojik, sosyolojik ve ekonomik gelişmelerle birlikte değişen dünyada kendine yer bulmuştur. Sinema, hayatın içinden birçok konuyu, birçok öyküyü bazen direkt bazense başka öyküler ile harmanlayarak beyazperdeye taşır. Bilimden sanata, ekonomiden tarıma pek çok alanda filmler çekilmiştir. İnsanı ilgilendiren, insanla ilgili olan ve insana ait olan her şey sinemanın konusunu oluşturur. Zira her sanat gibi sinema da insanın, kendisini ve dünyayı keşfetme aracıdır. Sinema, bu bağlamda insanın dünyaya ve kendine, farklı açılardan bakmasını sağlayarak, özeleştiri yapmasının, sorgulamasının, değişiminin önünü açar. Bazen de sinema eleştirmek değil de sadece eğlendirmek için vardır. Bunun için şaşalı, büyük bütçeli, yıldız oyunculu ürünler verir. Çoğunlukla da talep gören bu ürünler, orta sınıf tarafından el üstünde tutulur. Not düşelim: Mütevazı bütçelerle kitleleri sürükleyen filmler de yok değildir.

Bir kent kültürü öğesi olarak ise sinema, modern insanın en önemli eğlence araçlarından biridir. Gerçek ve hayal, beyazperdede birleşerek sinemanın şekillendiriciliğinde yeniden üretilir. Renkler, açılar, sesler, dekor ve kostümle, ölümsüzlüğü arayan insanoğlunun hikâyesini en güzel ve etkileyici şekilde anlatmak için mutabakata varmıştır. Aşk, acı, korku, gerilim, intikam ve daha pek çok duygu farklı film türlerinin içerisinde bazen ticari bazen sanat sineması formunda izleyici ile buluşur. Evrensel öykülerden minimal öykülere pek çok öykü anlatılır, konu işlenir.

Sinema, insanoğlunun kendine eleştirel bakmasına da yardımcı olur. Göremediklerini, bilmediklerini, hayal edemediklerini göstererek kendi dünyası dışında bir dünya olduğunu gösterir. Empati duygusunu güçlendirir, vicdanına seslenir. Bazen didaktik bir üslup bazen dramatik bir kurgu bazen fantastik bir atmosferde bazen deneyselliğin imgesel gücünde derdini anlatır, mesajlarını seyirciye taşır. Kültür endüstrisinin en önemli araçlarından biri olan sinema, hem sanatsal hem de ticari yönleriyle büyük bir endüstridir. Sinema, dolaylı ve doğrudan pek çok sektörü etkilemekte, farklı sanatları kullanarak daha etkileyici ürünler vermektedir. İnsanoğlu için sadece bir kaçış ve eğlence aracı olmanın ötesinde ideoloji ve iktidarlar için de bir propaganda, meşrulaştırma ve homojenleştirme aracıdır. Bu etkileyici görsel sanat, tarihsel sürecinde pek çok ekonomik, sosyal ve politik sıkıntılardan geçmiştir.

Toplumun içinden çıkan bir sanat olarak sinema hem toplumu beslemekte hem de topluma yön vermektedir. Dijital platformların yükselişe geçtiği günümüz dünyasında sinema, sosyolojik, ekonomik, siyasal pek çok konuda önemli veriler sunmaktadır. Bu vesile ile “hür tefekkürün bozkırında at koşturmaya” niyetlenmiş Düşünce Dergisi de sinema konusunu çok farklı veçheleriyle ele almayı amaç edindi. Elinizde bulunan 13. sayımızda sinemayı yakın planda incelemeye aldık ve dosya konumuzu Yakın Plan Sinema olarak belirledik. Sinemanın ne olduğundan yola çıkarak sinema tarihi, Türk Sineması, film eleştirileri, sinema seyirci ilişkisi, sinemadaki teknolojik değişimlere ve gelişmelere, dijitalleşme sinema ilişkisine değinmeye çalıştık.

Ray Bradbury, kült eseri Fahrenheit 451’de sinemanın, radyo ve televizyon ile birlikte kitleleri meydana getirdiğini söyler. Kitleleri de yönlendiren kültür endüstrisinin etkin olarak kullandığı araçlar olan kitle iletişim araçlarıdır. Adorno, kültür endüstrisinin ortaya koyduğu içeriklerin, gerçekleri yansıtmadığının altını çizerek onları uydurma olarak nitelemekte; bunların, insanları, ne mutlu bir hayata ne de ahlaki bir sorumluluğa götüren sanatın rehberi olamayacağını ifade eder. Ona göre bu içerikler, sadece büyük çıkar odaklarının çizdiği çerçeve dışına çıkamayan insanlara verilen öğütlerdir. Bu vesile ile sinema sayımızın ilk makalesinde “Bir Kültür Endüstrisi Aracı Olarak Sinema: Bir Sanat Dalı mı, Mekanik Bir Üretim Biçimi mi?” sorusuna cevap aramaya çalıştık. Sinema parçalardan büyülü bütünler getiren bir endüstri olarak bir tarafta sanata göz kırparken teknolojiye bağımlı bir şekilde bilime paralel gelişmeler göstermiş ancak insan faktörünün büyük değiştiriciliğinde eşsiz eserler meydana getirmiştir.

Peki, dünyaya sessiz bir giriş yapan sinema için ses neyi ifade etmektedir? Ses, sinemaya ne katmıştır ve nasıl bir gelişim izlemiştir. “Teknik Sonuçlar Estetik Nedenler Ses ve Sinema” başlıklı makalemizde bu konulara açıklık getirmeye çalıştık. İlk sesli filmlerle birlikte sinemanın ölümünü ilan eden sinemacılar olsa da sinema ses ile varlığını daha da güçlendirmiştir. Görselliğin etkileyiciliği ve bütüncüllüğüne, sesin inanılmaz tamamlayıcılığı ve farklı bir duyuya hitap ederek ruhu etkilemesi eklenmiştir. Zannımızca sinemanın büyü gücü artmıştır.

“Sinemada Dijital Dönüşüm ve Cinsel Kimlik” makalesinde sinemanın dijitalleşme ile birlikte cinsel kimlikleri yeniden şekillendirmesine ve tanımlanmasına tanıklık edeceğiz. Sinemanın tarihsel sürecinde örnek filmler üzerinden cinsel kimlik kavramını yeniden düşüneceğiz. Kültürel kodlarla şekillenen kimliklerin ötesinde dijital dünyanın ürettiği hiper-gerçek karakterler kendi dünyasını yaratırken seyirciye farklı bedenlerde arzu nesneleri sunmaktadır. Gözlerimizin büyülendiği bilimkurgu filmleri tekno-beden ile insanoğlunun gelecekteki yaşamına perde mi açmaktadır sadece? Yoksa değişen toplumun aynadaki yansımaları mıdır? Peki, bedenleri sadece insana ait şeyler olarak mı düşünmek lazım? Vampirler, kurt adamlar, robotlar, yaratıklar, virüsler, böcekler vb. varlıklar, nasıl bir bedenin göstergeleridir.

Şüphesiz hepimiz şu sözü duymuşuzdur çok defa “Ben en çok belgesel izlerim” Ancak ratingler ve izlenme oranları ise bu gerçeği desteklemez nedense. “Belgesel Film Üzerine Başucu Notları” makalemiz sinemanın en önemli türlerinden belgesel sinemayı doğuşundan bugüne önemli mihenk noktaları ile akıcı bir şekilde anlatıyor. Türk belgesel sinemasına da bir parantez açan çalışma, belgesel sinemanın amacına, türlerine ve akımlarına da değiniyor. Belgesel sinema hakkında bütünlüklü ve doyurucu bu makaleyi yavaş yavaş okumanızı tavsiye ederim.

Tamam, söz dinleyip biz felsefe yapmayalım ama ya sinema yaparsa? “Modern Sinemanın Felsefi Veçheleri” çok fazla tartışılmayan sinema felsefe ilişkisine eğiliyor. Sinemanın felsefi yönünü felsefecilerin görüşleri ile birlikte tartışıyor. Sinemanın felsefe yapma gücü var mıdır? Sinema felsefi tartışmalara yok açabilir mi? Bu bilinçli bir tercih midir yoksa seyircinin bilgi birikimiyle ortaya çıkan yeni bir okuma biçimi midir? Aklımızda böyle düşündüren sorular ile Deluze, Cavell, Zizek, Balazs, Arnheim ve Einsenstein’a başvuruyoruz. Sinema filmleri felsefe yapar mı gerçekten?

Batı sinemayı kendi düşünce dünyasını aşılamak için de kullanmıştır. Özellikle doğu toplumları üzerinde hegemonya kurmak, onları sömürmek, itaat altına almak için oryantalist bir bakış açısı geliştirmiştir. Doğu’yu nasıl görmek istiyorsa bu amaç doğrultusunda popüler kültür ürünleri, kitle iletişim araçları, sanat ve edebiyat ile içerikler üretmiş, kendi düşünce dünyası çerçevesinde bu içerikleri yeniden ve yeniden üreterek algıları değiştirmeye çalışmıştır. Bu amaç uğruna kullandığı etkili araçlardan biri de sinemadır. Görsel gücü yüksek olan sinema, başarılı bir hikâye anlatma aracı olarak Batı’nın Doğu için biçtiği kaba, cahil, şiddete meyilli, modernlikten uzak olumsuz imajı uzun tarihsel sürecinde devamlı işlemiştir. “Sinema ve Oryantalizm İlişkisi” başlıklı makale Oryantalizm’in ne olduğunu tanımlayarak sinemanın bu süreçteki işlevini örnekleri ile açıklamaktadır.

“Sinemanın İdeolojik Retoriği” başlıklı makalemiz ideolojinin anlam üretme sürecinde sinemanın nasıl bir katkısı olduğu sorusunu cevaplandırır. Mitler ve göstergebilimsel bağlamda bu süreç ele alınır. Sinema, bağımsız yapımların varlığına rağmen iktidardan etkisinden tamamen kurtulamamıştır. Bir anlamda iktidarı var ederken kendini de var eder dolayısı ile gönüllü bir bağımlılık sürecine girer. Böylece iktidarın ideolojisini kutsayarak onu hakikat olarak gösterir. Peki, seyirci bu hakikate inanırsa ne olur?

“Dijitalleşen Dünyanın Dönüşen Seyir Pratikleri: Pandemi Bahane Netflix Şahane” makelemiz, değişen seyir kültürümüze açıklık getiriyor. Pandemi ile birlikte mecburen kapandığımız evlerimiz de internet tabanlı medya araçları ile daha çok hemhal olduk. Kültür-sanat aktivitelerimiz artık online idi. bu süreçten en çok etkilenen alanlardan biri de sinema oldu. Yükselişe geçen dijital platformlar sinemanın değerler zincirindeki yerini doğal seleksiyondan çok önce alıverdi. Artık evimizde binlerce içeriği, istediğimiz zamanda, istediğimiz araçtan hem de çok ucuza seyredebiliyorduk. Ev konforundaki bu değişim sadece beyazperdenden küçük ekranlara gelen bir değişim değildi. Arkasından gelecek büyük değişimlerin habercisi idi. Değişen seyir pratikleri hem içerikleri değiştirecek hem de medya mecralarını yeniden şekillendirecekti.

“Yeşilçam’ın İkamet Adresi Değişti” yazımızda Türk Sineması’nın efsane dönemini anlatırken Türk sinema tarihinin de ana hatlarıyla kronolojisini çıkartıyoruz. Yüzyılı aşkın bir sinema geçmişine sahip bu topraklarda nereden nereye geldiğimizi görmek açısından önemli bir çalışma. Biz bu filmleri seviyoruz açıkçası. Türk Sineması’nda önemli düşüncelerden birini ortaya koyan bir isim Halit Refiğ. “Ulusal Sinema” kavramı onunla bütünleşti, cisimleşti ve ürünlerini verdi. Bu anlamda Lütfi Ö. Akad, Metin Erksan, Duygu Sağıroğlu gibi önemli yönetmenlerimizin desteğini alan Refiğ, Kemal Tahir’in etkisi ile bu topraklara ait bir sinema dili oluşturmak için yoğun çaba sarf etti. Hem teorik hem pratik çalışmalar yürüttü, kitaplar yazdı, röportajlar verdi. “Halit Refiğ ve Ulusal Sinema Anlayışı” bu anlamlı hikâyeyi anlatmayı amaçlamaktadır.

1950’li yıllarda çok partili hayata geçiş ve daha açık politikaların izlenmesi ile başlayan şehirleşme serüvenimiz sosyal, ekonomik ve kültürel pek çok değişimi de beraberinde getirmiştir. Köyden kente başlayan yoğun göç, plansız bir birleşme neticesinde şehirlerde tam adapte olunamayan şehirli-köylü karışımı bir kültürü doğurdu. Daha doğrusu kırsal/taşra, şehirde kendi kültürünü oluşturdu. Değişimler, yemekten giyime, iş yaşamından ev yaşamına, mahalle kültüründen sanatsal ilişkilere pek çok alana yansıdı. Yeni düzenin acımazsızlığı ve uyum sorunları taşranın şehirdeki isyanı “arabeske” dönüştü. Önce müzikte kendini gösteren arabesk zamanla sinemada da yer edindi. Zira halkın sinemaya teveccühü büyüktü. “Türk Sineması’nda Arabesk” Orhan Gencebaylı, Ferdi Tayfurlu, İbrahim Tatlısesli, Müslüm Gürsesli bu duygu yüklü, garip senaryolu, bol türkülü filmleri anlatmaktadır.

“Gişeden Bağımsız Bir Sinema Olarak Bağımsız Türk Sineması” başlıklı makalemiz kafalarımızı karıştıran daha doğrusu sinema seyircisinin aklında soru işaretinin hemen önünde yer alan “bağımsız sinema nedir” sorusunu cevaplamaktadır. Bağımsız film neye denir, bir film nasıl bağımsız olur? Türk Sineması’nda bu süreç nasıl işledi, işliyor? soruları da ayrıca cevap buluyor makalemizde. Türk Sineması’nda güncel örnekler ile bu doyurucu makale bağımsız sinema hakkındaki merakınızı giderecek bir zenginlikte.

Bir tarafta DC bir tarafta Marvel, çizgi romanlardan fırlayan süper kahramanlar ile doldu etrafımız. Birer birer beyazperdede yer bulurken sonradan kendi evrenlerini oluşturdular, birlikler kurdular. Peki, neydi acaba bu çizgi romanın alameti farikası da bu kadar aşk ve şevk ile seyreder olduk bu filmleri? Sahi bizim sinemamızda Tarkan, Karaoğlan, Kara Murat yok muydu? Killing, Süpermen, Zagor, Tarzan bile çekti Yeşilçam. Hatırı sayılır bir çizgi roman uyarlaması var Türk Sineması’nda aslında. Meraklısı Giovanni Scognamillo ve Metin Demirhan’ın kaleme aldığı Fantastik Türk sineması kitabına bakabilir ama ondan önce “Çizgi Roman Kahramanlarının Sinema Serüveni” makalemizi okumanızı tavsiye ediyorum.

Semih Kaplanoğlu, 2000 sonrası Türk Sineması’nın yüz akı yönetmenlerinden biridir. Yumurta (2007), Süt (2008) ve Bal (2010) üçlemesi görsel ve düşünce dünyamıza hoş izler bırakmıştır. Bal filmi Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Atın Ayı ile ödüllendirilirken Türk Sineması dünya festivallerinden ödüller ile dönmeye devam ediyordu. Yönetmenin önemli filmlerinden biri olan Buğday, kuraklık, açlık, mülteciler ve genetik değişiklikleri ele alan, tasavvufi konulara değinen distopik bir film. “Sinemada Zaman ve Mekân İlişkisi Buğday Filmi Örneği” makalesi, görsel yönü oldukça başarılı olan Buğday filmini, zaman ve mekân bağlamında yeni bir okumaya tabii tutuyor.

Günümüz sinema dünyasının yükselen türlerinden biri de belgesel sinemadır. Öğretici, eğlendirici, bilgilendirici pek çok farklı içeriği ile belgesel sinema, insanların ilgisini çekmektedir. Özellikle tarihin, sanatın, kültürün aktarımında belgesel sinema çok önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda kaleme alınan “Kültürün Aktarımında Belgesel Sinemanın Rolü: Uluğbeyler Süheyl Ünver Belgeseli Örneği” yazısı belgesel sinema ve kültür ilişkisine değinerek bir belgeselin fikir aşamasından gösterim aşamasına kadar ki sürecini de anlatmaktadır. Belgesel sinemada farklı anlatım biçimlerine örnek olarak sunulan Uluğbeyler Süheyl Ünver belgeseli, kültürümüzün pek çok öğesinin hem icracısı hem taşıyıcısı hem öğreticisi hem de arşivcisi olan Süheyl Ünver’i anlatmaktadır. Bu bağlamda bir belgeselin kitleleri etkilemesi nasıl olabilir sorusuna cevap bulabileceğiniz bir çalışmanın sizleri beklediğini söyleyebiliriz.

Türk dizi sektörünün altın yıllarını yaşadığı bir dönemdeyiz. Dünyanın pek çok ülkesine dizi film satıyoruz. Pandemi öncesi Amerika’dan sonra dizi pazarlamasında ikinci sırada idik. Sinema içinde sağlam bir zemin oluşturan Türk dizileri, dijital platformlar ile birlikte ağını daha da genişletti. “İzleyicinin Alımlaması ve Kurmaca İçerikler: Dramalar ve Kültürlerarası Diyalog” makalesi Türk dizilerini ne anlattığını ve dünya seyircisinde bir karşılığı olup olmadığını sorguluyor. Örnekleri ile Türk dizilerinin neden izlendiği sorusuna cevap veren makale, sinema televizyon ilişkisine de değiniyor. Bu arada izlediklerimiz dizi mi yoksa seriyal mi, öğrenmek istiyorsanız bu makaleyi kaçırmayın derim…

Sinema dosya konumuzda Türk Sinema sektörünün üç ayrı paydaşı ile doyurucu röportajlar da gerçekleştirdik. Yapımcı, Yönetmen ve Meslek Birliği Üyesi Nazif Tunç ile sinemanın önemli kavramları ve Türk Sineması üzerine; Sinema Yazarı, Festival Direktörü Suat Köçer ile sinemanın yazarlık tarafında neler olduğunu, festival süreçlerini; akademisyen ve yönetmen Prof. Dr. Ceyhan Kandemir ile üniversiteler ile sektör arasındaki ilişkileri ve üniversitelerde verilen sinema eğitimlerini konuştuk. Sorularımıza içtenlikle cevaplayan sinema sektörünün farklı alanlarındaki yetkin paydaşları, günümüz Türk Sineması’nın ne durumda olduğunu görmemiz açısından son derece önemli açıklamalarda bulundular.

Sinemanın teknik yönünü de ihmal edemezdik. Onu da sinemamızın önemli görüntü yönetmenleri ile masaya yatırdık. Ali Utku, Mehmet Aksın ve Durmuş Sorgut ile görüntü yönetmenlerinin gözüyle sinema soruşturması gerçekleştirdik. Yönetmenin kadrajını dolduran/süsleyen görüntü yönetmenleri, bir filmin gerçekleşmesinde en büyük etkiye sahip teknik elemanlardır.

Popüler/ticari filmleri herkes izler de kıyasıya eleştirir fırsatını bulduğunda. Biraz “okumuş” ya da “güngörmüş olanlar” burun kıvırır ama seyirci ve hasılatlar da ise onlar rekor kırar. Hatta bağımsız filmlere onlardan alınan eğlence vergileri ile destek olur Bakanlığımız. Biz de bu sebeple bağımsız filmlerin derdinden, sosyal meselelerinden, sanatsal duruşlarından ziyade bu filmlere parantez açıp biz bu filmleri neden izliyoruz diye soralım dedik? Altı filmi, belirlediğimiz kriterler doğrultusunda genç akademisyen adaylarımız eleştirdi.

Düşünce Dergisi’nin 13. sayısında sinema kavramının doğuşundan yola çıkarak teknik özelliklerini ele alıp Türk Sineması özelinde belli başlı konulara değinip farklı sektör paydaşlarından görüşlerle saha tecrübelerini aktarmaya çalıştık. Film eleştirileri ile günceli yakalayıp replikler ve sinema sözleri ile akılda kalıcı bir dosya hazırlamaya gayret ettik. Sinemanın yakın planında detayları görebilmek için sizleri yakın plan sinemayı okumaya davet ediyoruz.



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Sinema, ister sanat olsun ister mekanik bir üretim; reklamlardan seyircilere, toplumdan bireye, teknolojiden sanata, gündelik hayatın hemen her alanını kapsayan kültür endüstrisinin önemli bir aracıdır.

Sesin eklenmesi sessizliğin de kendi başına dramatik bir öge olarak ele alınabilmesini sağlamıştır… Konuşmaların ve doğal seslerin kullanımı sayesinde, sinema gerçeğe daha çok yaklaşmıştır. Çünkü bu ögeler günlük yaşayışımızın ayrılmaz birer parçasıdır.

Cinsiyet kimliklerinin, bireysel beden türlerinin fiziki gerçeklik düzeyinde eşitlenmesi, insanlık tarihinin gelişimine başlangıcından itibaren temel teşkil eden heteroseksüelliğin ve ailenin belirleyicilik rolünün göreceleşmesine ve giderek anlamını yitirmesine yol açmıştır.

Sinema belge film ile başlamış, belge filmler kurgu sayesinde sinema dili ve estetik ile harmanlanarak belgesel filmi oluşturmuştur. Belgesel film gerçeği sanatın estetiği ile anlatarak birçok açıdan gerçeğin etkisini de arttırmaktadır. İzleyici belgesel sinemacının anlattığı gerçeği etkilenerek izlemektedir.

nazif tunç ile röportaj

“anadolu’nun ıssızlaşan, bozkıra dönen güzel medeniyetini, kültürünü, sinemayla yeşertecek insanlara ihtiyacımız var”

İnsanlık sinemayı keşfettikten ve sinemayı geliştirerek tüm insanların ulaşabileceği bir konuma getirdikten sonra felsefe de sinemanın sunduğu yenilikleri fark ederek sinemayı kendisine çalışma alanı olarak belirlemiştir. Modern sinema, felsefi yönden birçok düşünür tarafından farklı biçimlerde yorumlanmıştır.


En Çok Okunanlar