08 Mart 2022

  • Paylaş
mehmet genç ile osmanlı iktisadı üzerine

Mehmet Genç, Türk akademisinde müstesna isimlerden bir tanesiydi. İktisat tarihi alanında paradigma yıkan ve Osmanlı ekonomisine yeni bir bakış açısı ile yaklaşan Mehmet Genç’le ölümünden bir süre önce yaptığımız bu röportaj, Hoca’yı yeniden rahmetle anma vesilesi olacak kıymetli tespitler içeriyor.

Mehmet Genç, Türk akademisinde müstesna isimlerden bir tanesiydi. İktisat tarihi alanında paradigma yıkan ve Osmanlı ekonomisine yeni bir bakış açısı ile yaklaşan Mehmet Genç’le ölümünden bir süre önce yaptığımız bu röportaj, Hoca’yı yeniden rahmetle anma vesilesi olacak kıymetli tespitler içeriyor.

Bugünün iktisadi koşulları anlayabilmek adına tarihe ve özellikle de yakın tarihe iyi bakmak, olguları iyi okumak gerektiği söylenir. Sizinle de bu bağlamda Osmanlı iktisadi düzenine dair sohbet etmek istedik. Osmanlı iktisat düzeni ile ilgili sorulara geçmeden önce kısaca Sanayi Devrimi’nin, Osmanlı devlet erkânındaki etkisinden başlayabilir miyiz?

Malum olduğu üzere Sanayi İnkılabı ile bir devir kapanırken bir diğeri açılmış. Bunun sonucunda halen gördüğümüz gelişmeler meydana gelmiştir. Bu çerçevede iktisadi zihniyetin de değiştiği muhakkak. O halde şöyle bir sual beliriyor: Bahsedilen değişiklik bize, Osmanlı’ya ne ölçüde ve nasıl tesir ediyor?

Sanayi Devrimi’ni ilkin onlar, Avrupalılar da bilmiyorlardı. Kimse bilmiyordu. Kapitalist toplumun büyük mezar kazıcısı ve yorum analizcisi Marx bile “sanayi devrimi” deyimini kullanmadı. Bilmiyordu, düşünmüyordu. Devrim olurken kimse farkında değildi. Avrupalıların benimsediği kapitalist iktisat anlayışının, önce merkantilist sonra kapitalist liberal anlayışın önemli bir merhalesi tabii Sanayi Devrimi. Ama geriye baktığımız zaman alıp yürüdükten yüz sene sonra, aşağı yukarı 1850’lerde, ilk defa sözü edildi. Osmanlıların spesifik olarak bu değişme ile alakaları yoktu, bilgileri yoktu. Esas Avrupa’nın iktisadi güçlenmesi ve meydana getirdiği o tesirler; önemli olan onlardı. Ama orada Osmanlı sistemi, o değişmeleri benimseyecek yapıda değildi.

Düşünce olarak da iktisat bilimi o zaman Osmanlılarda yoktu; Avrupa’da da yoktu. 18. yüzyıl sonlarında Adam Smith’in kitabı ile iktisat bilimi, kapitalist ekonomiyi iyi analiz etmek için bir araç olarak yavaş yavaş ortaya çıktı. Bütün sosyal ilimler de ondan sonra çıktı. Osmanlı’da daha iktisat yoktu, sosyoloji de yoktu, siyaset bilimi de yoktu. Tabii bunun bir de öncesi var. Adam Smith, olmayan bir şey yazmadı. Merkantilistlerin 16. yüzyılın sonlarından itibaren iktisadi doktrine doğru giden düşünceleri vardı. Aristo da var ona bakarsanız. Ama onlar iktisat teorisi içinde düşünülmesi tartışmalı şeyler. Literatür var. Osmanlılarda bu literatür yok. Parasal ekonominin, kapitalist ekonominin gelişip serpilmesiyle iktisadi fenomenler gözünün içine batınca düşünmeye başlıyorlar. Bizde öyle bir durum yok. Onun için ancak sonradan tercüme edilerek iktisat alanındaki fikirler öğrenilmiş.

Sanayi Devrimi ile bir devir kapanırken yeni bir devir açılmış. Tesirleri devam ediyor ama bunun temelinde kapitalist ekonomi var. Osmanlılar, baştan beri böyle bir ekonomiyi benimsemediler. Onun için bence, o çerçevede sanayi devrimi, belki bin sene yaşasa Osmanlıların aklına gelmeyecek bir şey idi.

 

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin "Piyasa" sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Yaşar Hoca 24 saati dolu dolu yaşayan biriydi. Gece 11-12’de internetten canlı eğitimler verip, yatırımcılarla sohbetler yapıp, sabah 5’te internet sitesine yorumlarını ekleyip, 8’de ofiste olmak, ben hiçbir zaman alışamasam da, onun için normaldi. Ya da gece 3-4 gibi yorumlarını, yazılarını tamamlayıp sabah 7-8 gibi TV’lerde yorum yapmak. Bunların çoğunun maddi bir getirisi de yoktu.

Bağlam olarak yazarın, kitap içeriğinde önce ekonominin dengelerini anlatıp sonra ekonomik krizleri anlatması, kitabı daha da anlaşılır hale getiriyor. Böylelikle okuyucu olaylara geniş bir perspektiften bakabilme imkanı buluyor.

“Yahudilerin faizli borç ilişkilerindeki başarısı ise toplumların gelir adaletsizliğini artırdığı ve yoksulluğa sebep olduğu için birçok devlet tarafından iyi karşılanmaz fakat tüm bu etkenler, Yahudilerin finansal başarısını etkilemez.”

Ahmet Midhat Efendi, 1890’da kaleme aldığı Müşahedat romanında, önce İstanbul’un sebze halindeki esnafının tek tek nasıl kuruşlandığını tasvir eder; sonra bize büyük bir girişimci portresi çizer. Seyit Mehmet Numan, para şöyle dursun, kredi kavramını bile ete kemiğe büründürmüş ender Osmanlılardan biridir.

Piyasanın egemenliği neoliberal söyleme teslim olmuş dünyamızda neredeyse aksi düşünülemez ve geri döndürülemez bir süreç gibi görünüyor. Bu haldeyken piyasanın yeniden bir ahlâki pusulaya ihtiyacı olduğu ortada.

Kendi içindeki olanca farklılığına rağmen bütün teolojik sistemlerin tepe noktasında Tanrı yer alır, bu o sistemin kutsalını belirtir. Ekonominin tepe noktasında ise Piyasa vardı. Cox, Piyasa kelimesi kasıtlı olarak büyük harfle yazar; amacı “bu kelimenin sahip olduğu gizeme ve iş adamları arasındaki saygınlığına” işaret etmektir.


En Çok Okunanlar