18 Mart 2023

  • Paylaş
bildiğimiz ailenin sonu

Geleceğe dair çıkarımlar bugünden bağımsız olarak yapılamazlar. “Olmakta olan nedir?” sorusu, geleceği tahayyül etmeyi de kolaylaştırır. Bir gelecek, şimdi burada olmayan bir geleceğe, olmayan o yere dair tahayyül olan ütopyalar ve distopyalar da şimdinin tarihi olarak nitelendirilirler.

Geleceğe dair yapılan hemen her çıkarım, içinde bulunulan zamanın izlerini de bünyesinde barındırır. Bu çıkarım teorik bir zeminde yahut tahayyül boyutunda da olsa bu böyledir. “Bugün nasılız, nasıl görünüyoruz yahut nasıl bir hayat sürüyoruz?” soruları yarını ya da uzak geleceği anlama pratiklerimizi derinden etkiler. Bu sebeple toplumsal olanı, halihazırda “olmakta olanı” anladığımızda toplumsal olanın geleceğini de tahayyül etmemiz kolaylaşır. Micheal D. Gordin, Helen Tilley ve Gyan Prakash’ın derlediği ve Koç Üniversitesi tarafından Türkçe’ye kazandırılan Ütopya/Distopya: Tarihsel Olasılığın Koşulları kitabının girişinde yer alan “Ütopya ve distopyalar şimdinin tarihidir.”1 cümlesi tam da bu kanaati pekiştirir niteliktedir. Ütopyalar ve distopyalar geleceğe dair olanı kurgular. Siyaset, ekonomi, toplumsal ilişkiler bu kurguda yer alan önemli başlıklardır. Ütopya ve distopya yazarları bütün bu hususları mükemmel ve ideal olacak yahut ideal olanın zıddı olacak şekilde kurgular. Toplumsal ilişkiler ve dinamikler söz konusu olduğunda aile kurumu ve ailenin kurumunun geleceği de bu kurguda yerini alır. Bu çalışmada “Aileyi nasıl bir son bekliyor?”, “Ailenin geleceği nasıl olacak?”, “Gelecekte aile hala bildiğimiz gibi mi olacak?” soruları, distopik kurguya dahil edilebilecek romanlar ve öyküler üzerinden incelenecek, aileye dair yapılan gelecek tahayyüllerinden hareketle şimdinin tarihi anlatılacak, “Olmakta olan nedir?” sorusunun cevabı aranacaktır. ,

1 der. Micheal D. Gordin, Helen Tilley, Gyan Prakash, Ütopya/Distopya: Tarihsel Olasılığın Koşulları, Çev. Esma Kartal, Cem Kayalıgil, Ayşegül Turan, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2017, s.7.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Aile" sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Geleceğe dair çıkarımlar bugünden bağımsız olarak yapılamazlar. “Olmakta olan nedir?” sorusu, geleceği tahayyül etmeyi de kolaylaştırır. Bir gelecek, şimdi burada olmayan bir geleceğe, olmayan o yere dair tahayyül olan ütopyalar ve distopyalar da şimdinin tarihi olarak nitelendirilirler.

Dijitalleşme ile birlikte aileyi bir araya getiren dinsel ritüeller de sekteye uğramaktadır. Dijitalleşmenin kutsal değerler üzerinde uyguladığı baskı nedeniyle ailevi dayanışma giderek zayıflamaktadır. Bugün gençler, fiziki mekândan kopuk bir şekilde siber evrende evsiz ve sanal bir varlık olarak yaşamaktadır.

TikTok’ta ailelerin ürettiği içeriklere bakıldığında her gün binlercesi üretilen ve yayınlanan bu içeriklerle aile içi ilişkilerdeki kültürel normların olumsuz yönde dönüşeceğini söylemek mümkündür. Şöhrete erişme isteğini de içinde barındıran paylaşılan içerikler, bireylerin bu uğurda aile mahremiyetlerini hiçe saymalarına sebep olmaktadır. Bu durumun ahlaki yozlaşmayı da beraberinde getireceği şüphesizdir.

Reality şovlar o dönemde yalnızca ünlülerin hayatının kamuoyuyla buluşturulduğu, bir anlamda halkla ilişkiler işi olmaktan çıkıp tek bir ailenin boşanma sürecinin konu edildiği, “ucubelerin”, dezavantajlı insanların hayatlarını resmeder bir hale geldi. Bu anlamda 1970’li yılların dönüşüm süreci, reality şov programlarına kapı araladı.

Savaş sebebiyle göç eden aileler daha çok sorunlarla muhatap oluyorlar elbette. Bunlar aile birliğinin bozulması, yolda karşılaşılan güçlükler, ölümler, çocuk, kadın ve erkeklerin kaçırılması, resmi ve gayrı resmi geçişler, göç edilen ülkede yaşanan başlıca ekonomik, kültürel, psikososyal zorluklardır.

Siyasal aile konusu, esaslı şekilde ilk olarak İbn Haldun tarafından ele alınmış konulardan biri olarak karşımıza çıkar. Nitekim Haldun’a (Hassan, 2015, s. 207-209) göre devletin kurucu gücü asabiyete dayanır. Asabiyet ise devleti kuran insan gücünün aile bağlarına gönderme yapar. Diğer tabirle bu bir “kandaşlık” vurgusudur.


En Çok Okunanlar