Ulusalcı söylemin çoğu, Batı’da ortaya çıkmış olup, oradan siyasal bir söylem olarak yoğunlaşmış ve bütün dünyaya yayılmıştır. Batı’nın sahip olduğu bu deneyim bir mukadderatmış gibi algılanmaktadır. Bu durum Batılı toplumlar tarafından evrensel olarak gösterilirken, bu gelişmelerden etkilenen ve gidişatında hâkimiyet kuramayan, dışarıdan gelen rüzgârlar doğrultusunda şekillenen Batı dışı toplumlar için de geçerlidir. Bundan dolayıdır ki aynı tarihsel ve sosyal süreci yaşayamayan Batı dışı toplumlarda ortaya çıkan modernleşme hareketleri Batı ile aynı tarz bir durum ortaya koymuş olmayıp bunlardaki modernleşme-ulusalcılık- cumhuriyet gibi hareketler, çoğu zaman patolojik bir niteliğe bürünmüşlerdir. Bu bağlamda Türkiye’de bir modernleşme projesi olarak görebileceğimiz cumhuriyetin de bu patolojik niteliğe sahip olduğunu görmek mümkündür.
Â
Geçmişte Müslüman kadınlar siyasi partilerin iktidar savaşında araç olarak kullanılmış ancak seçimlerden sonra evlerine geri gönderilmişlerdi. İslamcı olsun olmasın ataerkil zihniyetin uzantısı niteliğindeki bütün siyasi partiler için bu geçerlidir.
Moriskolaştıktan sonra görünüşte Hristiyanlığı kabul etseler de Eski Hristiyanlar onların bu yeni kimliklerine hiçbir zaman güvenmemiş ve kendileri için uygun gördükleri bir zamanda da tamamen tasfiye yoluna gitmişlerdir. Günümüzde bu dramatik süreci iyi tahlil etmediğimiz takdirde dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan sadece Müslümanların değil, ezilen pek çok milletin yaşadığı dramları anlamlandırmamız mümkün değildir
Peygamber dönemi siyasi formasyonunun tam anlamıyla bir devlet şeklini alması daha sonraki dönemlerde görülebilir; ancak peygamber döneminde; yetke (sulta), bu yetkenin kaynağı ve meşruiyeti ispatlamaya yönelen ve dine daveti esas amaç edinen, bu dava-ispat ekseninde şekillenen bir siyasi yapıdan söz edilebilir.
Duygusal boyutta özdeşleşebileceği kahramanlar ile hayalleri bir araya getiren sinema, devletin ideolojisi ile toplum arasında bir arabulucu gibidir. Genellikle ise bu arabuluculuk devletin hanesine artı puan yazdıran ikna ile sonuçlanır.
Sözleşmeyi haklılaştırmak için türev vazifesi gören rasyonalizm, aklı kutsamak adına, bütün etik ve ahlaki değerleri irrasyonel ve modası geçmiş yaftasıyla reddetmiştir.Geleneksel ilişki biçimlerinin ve dayanışma ruhunun kaybolması ile insan muhafazasız kalırken, devlet giderek daha fazla merkezileşmeye ve totaliterleşmeye başlamıştır.
Demokrasi Farabî’ye göre her türlü hazcılığı ihtiva edebilecek ve her türlü fasid fikrin ortaya çıkmasına neden olabilecek bir yönetimdir. Demokrasi herkese her şeyi yapması için serbestiyet tanıdığı için faziletli olması mümkün değildir.