Güncelleme: 17 Haziran 2017

  • Paylaş
doç. dr. hasip saygılı ile göç üzerine

Rumeli’den göçler, Türkler ve diğer umum Müslümanlar için Osmanlı sonrası kurulan rejimlerden canını, şeref ve namusunu kurtarma girişimleridir. Daha acısı Rumeli’yi terk eden kitlelerin bir kısmı Kırım’dan bir kısmı Kafkasya’dan bölgeye yerleştirilmiş eski muhaceretzedeler idi.

“evlad-ı fatihan için tutarlı bir bilinç geliştirilmeli”

Her göç hikâyesi içinde büyük bir trajediyi barındırır. Bizim için ise Balkan Göçleri tarifi mümkün olmayan acılar içerir. 19. yüzyılda başlayan isyanlarla birlikte Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar ya katledildiler ya da Anadolu’ya göç etmek zorunda bırakıldılar. 1912’de başlayan Balkan Harbi ile de Balkanlardaki Osmanlı nüfusu büyük oranda atıldı. Son dönem Osmanlı tarihinin en büyük trajedilerinden biri olan Balkan Göçleri üzerine Doç. Dr. Hasip Saygılı ile konuştuk.

 

Balkan göçleri deyince Osmanlı’nın son dönemindeki savaşlar ve hesaplaşmalar aklımıza geliyor. Kaybettiğimiz topraklarda yaşanan kıyım ve zulmün sınır dışına ittiği kardeşlerimizin gözü yaşlı halleri geliyor hatırımıza. Balkan göçleri deyince aslında ne anlamalıyız?

Kaybettiğimiz toprakları ve bunun hikâyesini anlamalıyız. Rumeli’den göçler, Türkler ve diğer umum Müslümanlar için Osmanlı sonrası kurulan rejimlerden canını, şeref ve namusunu kurtarma girişimleridir. Daha acısı Rumeli’yi terk eden kitlelerin bir kısmı Kırım’dan bir kısmı Kafkasya’dan bölgeye yerleştirilmiş eski muhaceretzedeler idi. Beş asırlık en verimli ve mamur vatan parçamızın silahla savunulamamasının yarattığı mecburi çıkıştır göçler. Belki şunu söylemek gerekir. Askerimizin çekildiği, bayrağımızın indiği toprakları süratle terk ediyoruz. 2000 sene kadar vatansız yaşamış İsrailoğullarının gösterdiği millet olarak erimeme sebatı, maalesef bizde yoktur.

Balkan göçlerinin sadece Balkanlardan değil aynı zamanda Kafkaslar ve Kırım’dan yapılan göçleri de kapsadığını ifade ediyorsunuz. Bu coğrafyalardan Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle yapılan zorunlu göçlerin yanı sıra gönüllü göçler olduğunu da biliyoruz. Bu göçleri etkileyen temel dinamiklerden bahseder misiniz?

Silah tehdidi dışındaki diğer sebeplerin başında kendi inanç ve değerlerini artık askerin ve bayrağın olmadığı coğrafyada yaşamanın mümkün olmadığını gören insanlarımızın gözünde göç dışında bir çıkış yolu maalesef bulunamamıştır. Topraklarına el konulan, iş hayatında tutunmasına fırsat verilmeyen, tebaası olduğu rejimler tarafından sürekli hak kaybına uğratılan bir kitleden bahsediyoruz. Ama dinle ilgili hassasiyetlerin önde geldiğini kabul etmeliyiz. 103 yıl önce bugünkü Kosova’nın Mitroviçe şehrinde Müslüman eşrafın başta müftü ve diğer din hizmetlilerinin kiliselerde Sırp ordusunun zaferi için dua etmeye zorlandıkları hatta Müslümanlardan Sırp ordusuna gönüllü toplandığını biliyoruz. “Sırbistan gibi ecnebi bir hükümete muavenet etmek mugayir-i diyanettir.” diyebilen Hafız Arif Efendi’nin, imam olduğu cami içinde süngülerle doğrandığını da arşiv evrakı söylüyor.

Kendi beka kaygısını iliklerine kadar hisseden Osmanlı’nın, artık siyasi hudutlarının dışında bıraktığı canlı parçaları için uygulanabilir siyasetler geliştirmekten uzak olduğuna da işaret etmeliyiz. Hudutlarımız dışında bıraktığımız Müslümanların hukuku da antlaşmalarla teminat altına alınmaya çalışıldıysa da yaptırım gücünden yoksun kalan devletimiz, Müslüman ahaliye kapıyı açma dışında bir yol gösteremedi.

 

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Göç sayısında...



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

dünden bugüne göçler ve türkiye

Göç ve mülteciliğin akademik ve toplumsal hayatımıza bu kadar yoğun bir biçimde girmesinde şüphesiz, (Suriye savaşının başlamasıyla) İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük zorunlu göç sorunu ile karşı karşıya olmamızın önemli bir payı var.

Altıncı yılını dolduran Suriye iç savaşı ve Türkiye’nin uyguladığı açık sınır politikasının neticesi olarak resmi rakamlara göre üç milyon civarında Suriye vatandaşı bu süreç içerisinde ülkemize sığınmıştır.

takdim yerine tarihin değişmez akıntısı göç

düşünce dergisi'nin altıncı sayısı çıktı

Artık-değerin gaspı, feodal bağlarından özgürleşmiş emek gücüne ve paranın mahiyetinde gizlenmiş meta fetişizmine olduğu kadar emek sürecinin denetimini kaybetmemek adına emekçiyi daima baskılayacak bir yedek emek ordusuna ihtiyaç duymaktadır. İşte bu çok ihtiyaç duyulan yedek emek ordusunu besleyen en önemli demografik hareket de göç olmuştur.

Tarih boyunca yapılan göçlerin insanın varoluşunu tamamlayan bir süreç olduğundan bahsedilebilir. İnsan gruplarının, dolayısıyla kültürlerin karşılaşmasından yeni toplumsal yapılar, yeni kültürler oluşur. Her bir karşılaşma yeni bir toplumsal inşa manasına gelir.

dr kerem kınık ile göç üzerine

"insani diplomasi önemini yeni idrak ettiğimiz bir kavram"


En Çok Okunanlar