Güncelleme: 17 Haziran 2017

  • Paylaş
bir ölümden başka bir ölüme yolculuk: insan ticareti

İnsan ticareti için uluslararası literatürde çok farklı tanımlamalar yapılsa da biz, son yıllarda mağdurlarının da artış göstermesiyle birlikte, uluslararası gündemde konuşulan, küreselleşme ve kapitalizmle birlikte şekil değiştirmiş modern kölelik biçimidir diye ifade edebiliriz.

“Kölelik her toprakta yetişen bir ottur” der Edmund Burke, 22 Mart 1775 tarihli konuşmasında. Kölelik bugün tanımı ve muhtevası ile güncellense de aynı sınırlar ve aynı tel örgüler ile korunuyor. Bugün, tam da Burke’un ifade ettiği anlamda kölelik her toprakta yetişiyor. Ne ki, ne toprağa eken el birkaç yüzyıl öncesinden farklı, ne de toprağa ekilenler… Toprağa ekilenler dün olduğu gibi bugün de sistemin dişlileri arasında öğütülüyor. Siz bu yazıyı okurken sistemin dişlileri arasında öğütülen binlerce insan birbirinden farklı gerekçelerle nihayetinde aydınlığa, umuda kavuşacaklarına inandıkları/inandırıldıkları karanlık bir yolculuğa çıkıyor. Umuda kavuşacaklarına inandıkları o nihai durakta ise onları bekleyen yalnızca muhtevası değişmiş “modern kölelik”. Onları geldikleri ölümden gittikleri ölüme taşıyan, amaçlarına araç olurken aynı zamanda onları da amaçlarına araç edenler ise insan tacirleri. Savaşlar, çatışmalar, yokluklar, varlıklar… İnsan tacirlerinin oynadığı bir satranç platformu yalnızca. İnsan tacirlerinin çoklu oyuncularla oynadığı bu satranç oyununda piyonu oynayan ise daima modern köleler. Bu çalışmada insan tacirlerinin oynadığı bu satranç oyununu, bir ölümden başka bir ölüme yolculuk yapan insan ticareti mağdurlarını, mültecileri göçmenleri; insan kaçakçılığı raporlarına, edebiyata ve sinemaya izdüşümleri üzerinden “seyredeceğiz.”

 

İnsan Ticareti Ağları

İnsan ticareti için uluslararası literatürde çok farklı tanımlamalar yapılsa da biz, son yıllarda mağdurlarının da artış göstermesiyle birlikte, uluslararası gündemde konuşulan, küreselleşme ve kapitalizmle birlikte şekil değiştirmiş modern kölelik biçimidir diye ifade edebiliriz. İnsanların, bilhassa savunmasız insanların birbirinden farklı vaatlerle kandırılarak bir yerden başka bir yere taşınıp, çeşitli baskı ve tehditlerle istemedikleri işlerde zorla çalıştırılması, alıkonulması, vücut bütünlüklerinin rızaları olmadan bozulması gibi durumları ihtiva eden bir insan hakları ihlalidir insan ticareti. Dünya Çalışma Örgütünün (ILO) ve Birleşmiş Milletlerin raporlarına göre dünyada 21 milyon insan ticareti mağduru vardır. BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi başkanı Yury Fedotov 2016 yılında hazırlanan raporda şöyle der:

“İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük mülteci hareketliliği 2014 yılında görüldü. Bu kriz ortaya çıktıkça ve küresel gündeme tırmandıkça bu kitlesel göç hareketleri içerisinde en büyük zararı kaçakçılar ve insan kaçakçıları tarafından kolaylıkla istismar edilen savunmasız çocuklar, kadınlar ve erkekler görüyor. Fakat her şey bu kadar olumsuz seyretmiyor. 2015 yılının Eylül ayında dünya 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemini kabul etmiş ve insan ticaretiyle ilgili amaç ve hedefleri belirlemiştir. Bu kalkınma gündeminin hedefi, çocuklara yönelik şiddetin sona erdirilmesi, insan ticaretini engellemek için her türlü tedbirin alınması bunların yanı sıra kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü şiddetin ortadan kaldırılmasıdır.” [1]

BM’nin insan kaçakçılığı raporu, Edmund Burke’un sözlerini kanıtlar niteliktedir. Zira rapora göre insan kaçakçılığından etkilenmeyen hiçbir ülke yoktur.

Raporda mağdurların çok farklı ağlarla kaçırıldıkları yer almaktadır. Ülkeler arasında, komşu ülkeler arasında ve hatta farklı kıtalar arasında ticaretin gerçekleştiği belirtilmiştir. 2012 ve 2014 yılları arasında 500 farklı insan ticareti ağı tespit edilmiştir. Yine rapora göre Batı ve Güney Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve Ortadoğu’nun zengin ülkelerinde, çok sayıda insan kaçakçılığı mağduru bulunduğu tespit edilmiştir. Toplam 69 ülke 2012-2014 yılları arasında Sahraaltı Afrika’dan gelen kurbanları olduğunu belirtmiştir. Yine Sahraaltı Afrika’dan gelen mağdurların ağırlıklı olarak Afrika, zengin Ortadoğu ülkeleri ve Batı ve Güney Avrupa’da oldukları belirtilmiştir. Ayrıca Afrika’dan Güneydoğu Asya’ya ve Amerika’ya yapılan ticaretlerin kayıtları olduğu da tespit edilmiştir.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Göç sayısında...

 

[1] Global Report on Trafficking in Persons, United Nations Office on Drugs and Crime, Newyork, 2016, s 1.



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

dünden bugüne göçler ve türkiye

Göç ve mülteciliğin akademik ve toplumsal hayatımıza bu kadar yoğun bir biçimde girmesinde şüphesiz, (Suriye savaşının başlamasıyla) İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük zorunlu göç sorunu ile karşı karşıya olmamızın önemli bir payı var.

Altıncı yılını dolduran Suriye iç savaşı ve Türkiye’nin uyguladığı açık sınır politikasının neticesi olarak resmi rakamlara göre üç milyon civarında Suriye vatandaşı bu süreç içerisinde ülkemize sığınmıştır.

takdim yerine tarihin değişmez akıntısı göç

düşünce dergisi'nin altıncı sayısı çıktı

Artık-değerin gaspı, feodal bağlarından özgürleşmiş emek gücüne ve paranın mahiyetinde gizlenmiş meta fetişizmine olduğu kadar emek sürecinin denetimini kaybetmemek adına emekçiyi daima baskılayacak bir yedek emek ordusuna ihtiyaç duymaktadır. İşte bu çok ihtiyaç duyulan yedek emek ordusunu besleyen en önemli demografik hareket de göç olmuştur.

Tarih boyunca yapılan göçlerin insanın varoluşunu tamamlayan bir süreç olduğundan bahsedilebilir. İnsan gruplarının, dolayısıyla kültürlerin karşılaşmasından yeni toplumsal yapılar, yeni kültürler oluşur. Her bir karşılaşma yeni bir toplumsal inşa manasına gelir.

dr kerem kınık ile göç üzerine

"insani diplomasi önemini yeni idrak ettiğimiz bir kavram"


En Çok Okunanlar