03 Ağustos 2018

  • Paylaş
türkiye şehirleri hakkında bir not

Nüfusun kırda değil şehirlerde bulunması ve buralarda yoğunlaşmasıyla ifade edilen şehirleşmenin ülkemizde 1950’li yıllarda başladığı kabul edilir. Esas olarak sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkıp gelişen ve böyle olması arzu edilen şehirleşme, Türkiye’de daha ziyade kırdan şehre göçlere bağlı olarak, şehirlerde yaşayan nüfusun artması şeklinde cereyan etmiş ve Türkiye demografik manada hızlı bir şehirleşme süreci yaşamıştır.

Nüfusun kırda değil şehirlerde bulunması ve buralarda yoğunlaşmasıyla
ifade edilen şehirleşmenin ülkemizde 1950’li yıllarda başladığı kabul
edilir. Esas olarak sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkıp gelişen
ve böyle olması arzu edilen şehirleşme, Türkiye’de daha ziyade kırdan
şehre göçlere bağlı olarak, şehirlerde yaşayan nüfusun artması şeklinde
cereyan etmiş ve Türkiye demografik manada hızlı bir şehirleşme süreci
yaşamıştır. 1927’de nüfusunun % 25’i şehirlerde yaşayan Türkiye’de,
1950’lerden itibaren artan kırdan şehre göçlerle şehirlerimizde hızlı bir
nüfus artışı yaşamış, şehirlerimiz kalabalıklaşmış ve bunun sebep olduğu
çeşitli sorunlar ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak Türkiye şehirlerinin
içinde bulunduğu sorunlar ve bunların ortaya çıkışı tek başına kırdan
göçler ile buna bağlı nüfus artışı ve planlama sorunu olmayıp, bunun
çok ötesinde, daha karmaşık sosyal olay ve ilişkilerin ortaklaşa ortaya
koyduğu bir sonuçtur. Çarpık yerleşme, ulaşım, altyapı, çevre kirliliği ve
mekânsal gelişim alanlarında yanlış yer seçimi gibi pek çok konu, ülkemiz
şehirlerin başlıca sorunları arasındaki yerini almıştır.

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Kent sayısında...



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Belki de güzelliğin en büyük cazibesi, güzelliğin bizatihi ona kayıtsız ve yabancı olan ve estetik değerini sadece birbirlerine olan yakınlıklarından alan unsurların şeklini aldığı gerçeğinde yatmaktadır

“Harcıâlemleştirme; bir kişinin tekelinde olanın iki ya da daha çok kişinin kılınmasıdır.”1 Bu tanımın işaret ettiği “mübadele”, esas itibariyle Pazar’ın işlevidir. Bir mübadele alanı olan Pazar yeri, üretim ve tüketim ilişkilerini belirlerken bir yandan da bu ilişkiler üzerinden toplumsal yapıyı ve yaşam biçimini şekillendirir.

Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Refik Halid Karay 1888-1965 yılları arasında yaşamıştır. Yaşadığı dönem itibariyle Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geçirdiği önemli kırılma noktalarına şahit olmuştur.

Tanzimat’tan sonra Türk edebiyatında edebi bir tür olarak varlığını gösteren romanın en önemli mekânı İstanbul’dur. Türk romanında birçok kahraman acılarını, sevinçlerini, maceralarını, tutkularını İstanbul’da yaşar.

Sanatların içinde en kentlisi sinemadır. Jacques Ellul’ün ifadesi ile bu bir zorunluluktu.

İnsanlık tarihi incelendiğinde zaman ve mekândan bağımsız, siyasi, sosyal, ekonomik olanlar başta olmak üzere tüm temel parametreleri aşan eylemlerden birinin tüketim olduğu görülmektedir.


En Çok Okunanlar