Bilgi, güç ve söylem, felsefecileri, düşünürleri ve sosyal bilimcileri yıllarca meşgul etmiştir. Bu üç kavram dünyayı tanıma ve sosyal olgular üzerinde fikir yürütme aşamasında değişik yöntem ve analizlerin doğmasına, yeni görüş ve düşüncelerin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Yine bu üç unsurun kavranması ve aralarındaki ilişkinin irdelenmesi, insanın tarihsel süreç içinde gerçekleştirdiği faaliyetlerin anlaşılmasında, daha medeni, daha rahat ve daha iyi yaşam için yeni sistem, teknoloji ve düzenlerin bulunmasında insana yardımcı olmuştur. Mesela Batı’da felsefe, öteden beri bilginin kaynağı ile ilgili araştırmalar yapmaktadır. Yine Aristo ve Platon mutluluğu bilmekte bulmuş, bilginin önemli ve değerli bir şey olduğunu ifade etmiştir tıpkı Descartes ve Spinoza gibi. (Nietzsche,1998) Nietzsche’yse bilginin insanın mutluluğunu sağlayacağına işaret eder. “Bilenin mutluluğu dünyanın güzelliğini artırıp mevcut olan her şeyi güllük güneşlik kılar; bilgi, güzelliğini şeylerin üzerine değil, zaman içinde şeylerin içine koyar; geleceğin insanlığı bu önermenin doğruluğunun tanığı olsun!” (Nietzsche; 1997: 308).
İspanyol düşünür José Ortega y Gasset ile Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın ele alacağımız eserlerinde; inançlarını yitirmiş, bir amacı olmayan, dolayısıyla boşlukta, buna rağmen kendini en değerli olarak gören ilginç bir insan tipi ve bu tiplerin oluşturduğu yığınlarkitleler anlatılır.
Bilgi ekonomisinin 1990’lı yıllardan bu yana ülkelerin gelişmesinde önemli bir rol oynadığını söylemek mümkündür. Modern ekonomide bilgiye sahip ülkeler iktisadi manada gelişme yönünde hareket etmiştir
Günümüzde insanlar, öncekinden çok daha yüksek hızlarda daha büyük miktarlarda veri üretiyorlar ve bu verilerin çeşitliliği, birkaç on yıl öncesine göre çok daha karmaşık ve karmaşıklaşmaya da devam ediyor.
Türkiye’de modern anlamda yükseköğretim anlayışının kurumsallaşması, bir çağdaşlaşma sorunu olarak görülmüş ve bilimsel anlayışın bu doğrultuda yapılanması, Osmanlı'nın son döneminde başlayan modernleşme süreciyle olmuştur.
Bilgi, güç ve söylem, felsefecileri, düşünürleri ve sosyal bilimcileri yıllarca meşgul etmiştir. Bu üç kavram dünyayı tanıma ve sosyal olgular üzerinde fikir yürütme aşamasında değişik yöntem ve analizlerin doğmasına, yeni görüş ve düşüncelerin ortaya atılmasına sebep olmuştur.
İslâm dünyasının son asırlarda yaşadığı bunalım, Batı dünyası karşısındaki yenilgisi, bu yenilginin sebepleri ve muhtemel çözüm yolları bu dünyaya ait her entelektüelin zihnindeki temel sorulardan birini oluşturmaktadır.