08 Ağustos 2020

  • Paylaş
ernst hirsch ve türkiye’de üniversite reformu

Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki süreçte birbiri ardına vuku bulan inkılaplar içinde 1933 tarihinde başlamış Üniversite Reformu’nun özel bir konumu olduğunu söylemek mümkündür.

“Teokratik bir monarşiden laik ve demokratik bir cumhuriyet şekline inkılâb eden bir devlette, ilim hayatının tezahür şekli demek olan Üniversitenin de, gerek iç bünyesi gerek dış münasebetleri bakımından köklü bir değişikliğe maruz kalması tabiî, daha doğrusu zaruridir1.”

Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki süreçte birbiri ardına vuku bulan inkılaplar içinde 1933 tarihinde başlamış Üniversite Reformu’nun özel bir konumu olduğunu söylemek mümkündür. Bir ülkedeki mevcut eğitim şeklinin, yeni nesillerle birlikte zihniyetin de değişmesine yönelik katkıları bir yana, bilhassa Kıta Avrupası’nda üniversitelerin skolastik düşünce yapısına karşı hür düşünceyi temsil eden bir konumda bulunmasının, bu özel konum üzerindeki etkisi büyüktür.

Arka planında özgür düşünceyi desteklemek ve bilimsel üretime katkı yapacak insanları yetiştirmek amacıyla Batı tipi üniversite yapısının temellerini Türkiye’de atma fikriyle yola çıkılan Üniversite Reformu sürecinde, bilindiği üzere 1930’lu yıllar itibariyle Almanya’da yükselişe geçen nasyonal sosyalist iktidar ve Weimar Cumhuriyeti’nin ilgası ile başlayan süreç neticesinde ülkesini terk etmiş veya etmeye zorlanmış pek çok bilim adamı Türkiye’ye davet edilmiştir.

Türkiye’nin bu davetine icabet eden bilim adamları arasında, ülkenin içinde bulunduğu vaziyetten belki de en çok etkilenen isimlerden biri Prof. Ernst Hirsch’tir. Bir hukukçu olan, ülkeye gelişi ise adeta bir tesadüf sonucu addedilebilecek2 Hirsch’in bahsedilen bu etkilenmesi tek taraflı kalmamış, Türkiye’de hizmet verdiği yıllar içinde hukuk başta olmak üzere pek çok alanda genç Cumhuriyet’in yeni kurumlarının tesis edilmesinde iz bırakmıştır.

Yeni bir cumhuriyetin kuruluşunu müşahede etmekle kalmayıp doğrudan rol alan Hirsch’in, ilk olarak 1982 yılında yayınlanan ve bu çalışmanın da temel kaynağını teşkil eden “Anılarım” adlı otobiyografisi ise Cumhuriyet’in doğum sancılarına, dönemde yaşanan reform hareketlere, bunlara yönelik reaksiyonlara ve daha pek çok tarihî konuya ışık tutarken, bugün hâlen etkilerini görebileceğimiz birtakım temel meselelere değinmesi bakımından hayati önemi haizdir.

1 Ernst Hirsch, Dünya Üniversiteleri ve Türkiye’de Üniversitelerin Gelişmesi, Ankara Üniversitesi Yayınları, Cilt 1, 2. Baskı, Ankara, 1998, s. 7.

2 Hirsch, Anılarım’da Türkiye’ye davet edilecek isimler tartışılırken, esasen Prof. Ernst Cohn kast edilecekken tesadüfen orada bulunan meslektaşlarınca kendisinin önerildiğinden, bu vesileyle kendisinin Türkiye’ye davet edildiğinden bahseder.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Üniversite sayısında...

 

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Klasik üniversite yapılanmalarının hepsinin bir felsefesi ve bu felsefe üzerine kurguladıkları bir sistemleri bulunuyor. Bugün bir Alman Üniversitesi, bir Fransız veya İngiliz Üniversitesi’nden ve ekollerinden bahsedebiliyoruz. Bu da bizi “‘Bir Türk Üniversitesi’ var mıdır?” şeklinde bir soruya yöneltiyor.

Türk üniversitesi modern bir teşebbüs olarak 1900’de Sultan Abdülhamid tarafından kurulmuştur ve iyi ve güçlü bir üniversite olarak kurulmuştur. 1900’de biz bu modern üniversiteyi kendi geleneksel kültür mirasımızla ilişki içerisinde kurduk. Bu anlamda modern üniversite olduğu gibi transfer edilmemiştir.

Bugün içinde bulunduğumuz küresel salgın süreci de eğitimde dijital dönüşümü tetikleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık tüm üniversitelerde, uzaktan eğitim ve online öğretim bir tercih meselesi değil zorunluluk haline gelmektedir.

En üst düzey bilgi üreten kurumlar olarak üniversiteler, insanın anlam arayışına cevap bulma, hayat görüşünün oluşması ve bu görüşe göre evrenin anlamlandırılmasına katkı sağlamaya çalışan kurumlardır.

aziz sancar bilim her türlü baskıdan uzaklık ister

"Her şeyden önce çocuklarımıza bilim kültürünü ve çalışmadan başarılı olunamayacağını aşılamamız gerekiyor. Ne kadar zeki ve kabiliyetli olursanız olun, çalışmadan kendinize, ailenize, memleketinize ve insanlığa katkı sağlayamazsınız."

Durmuş Hocaoğlu, Üniversite meselesini ilköğretim düzeyinden ele almakta, üniversitenin maddi ve manevi boyutlarını birlikte işlemekte, üniversitenin problemlerinin kaynaklarını ortaya koymakta ve Türkiye’nin gelişebilmesinin yolunun eğitimin külliyen yeniden yapılandırılmasıyla mümkün olacağını savunmaktadır.


En Çok Okunanlar