15 Mart 2024

  • Paylaş
prof. dr. sevtap kadıoğlu ile röportaj
prof. dr. sevtap kadıoğlu ile röportaj "cumhuriyet dönemi bilim hayatında bilim kurumlarının rolü"

Cumhuriyet rejimi bilim kurumsallaşmasına neden önem vermiştir? Çünkü bilimin kurumsallaşması bilimin organize olması ve bilimsel faaliyetlerin daha sistematik ve düzenli olarak yürütülmesini sağlamak bakımından bu önemlidir.

Cumhuriyet, ilanından sonra, yerleştirmek istediği toplumsal değerleri ve idari düzeni hem tasarlamak hem de tabana yayılmasını sağlamak için kurumsallaşmaya önem vermiştir. Teşkil edilecek kurumlar eliyle hedeflenen değişim ve dönüşümlerin başarıya ulaşacağı kurgusundan hareket edilmiştir. Biz de Cumhuriyet sayısında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı, Bilim Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu ile Cumhuriyet’in kurumlarını, bu kurumların işlevlerini, amaçlarını konuştuk.

Hocam merhaba, bugün sizinle bir bilim tarihçisi olarak yüzyıllık Cumhuriyet Dönemi’nin bilim hayatını değerlendiren bir röportaj yapmak istiyoruz. Cumhuriyet Dönemi bilimini ve özellikle de bilim kurumlarını konu eden araştırmalar yapan ve dersler veren bir akademisyen olarak bu konuya nasıl bir giriş yapmak istersiniz?

Aslında cevap sorunun içinde. Sorunuzda Cumhuriyet Dönemi bilim hayatımızın bir değerlendirmesini yapmak istediğinizi ifade ettiniz. O halde biz de bir toplumun bilim hayatının değerlendirilmesinin nasıl yapılabileceği konusuna değinelim. Bir toplumun bilim hayatı, başta üniversiteler olmak üzere çeşitli bilimsel araştırma kurum ve enstitüleri çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetleri içermektedir. Bir toplumun bilim hayatının değerlendirilmesinin bir yolu da bu bilimsel araştırmaların gerçekleştirildiği kurumları incelemektir. Ben de aslında akademik çalışmalarımı bilim kurumlarının ve bu kurumlarda görev yapan bilim insanlarının çalışmalarına yoğunlaştırmış bulunmaktayım. Çünkü Erken Cumhuriyet yıllarından itibaren ülkemizin bilim hayatına etki eden öncü bilim kurumları, Cumhuriyetimizin yüz yıllık bilim hayatını şekillendiren kurumlar olarak önem taşımaktadırlar.
Cumhuriyet Dönemi’ni aslında 100. yıldan itibaren bir tarih olarak idrak etmeye başladık. Çünkü bilim tarihçileri esas olarak bu dönemden biraz uzak durmuşlardır. Çünkü objektif, bağımsız ve de isabetli yorumlar yapabilmek için gerçekten olaylar üzerinden belirli sürelerin geçmiş olması gerekir. Öncelikle şu soruları sormak gerekmektedir. Bir toplumun bir dönemin bilim hayatı nasıl değerlendirilir? Bilim tarihçileri bu değerlendirmeyi yapmak için nelere bakarlar? Bir toplumun bilim hayatı gerçekleştirdiği bütün bilimsel faaliyetlerin tamamından oluşur ve bu faaliyetler de büyük ölçüde bilim kurumları tarafından gerçekleştirilir. Üniversitelerdir, araştırma enstitüleridir, bilime özgü kurulmuş çeşitli kurum ve kuruluşlardır ve bu bilimsel faaliyetler bu kurumların çevresinde gerçekleşir. Bir toplumun bilim hayatını incelemenin bir yolu da bilim kurumlarını incelemekten geçer. İşte benim de bir bilim tarihçisi olarak seçtiğim yol budur. Tabii bu çalışmalara, bu kurumlarda görev yapan bilim insanları da onların biyografileri de dahildir. Erken Cumhuriyet yıllarının da önemli özelliği, her alanda olduğu gibi, bilimde kurumsallaşmanın ve her konuda yeni kurumların kurulduğu ya da Osmanlıdan devralınan kurumların yeniden dizayn edildiği dönem olmasıdır. Bugün özellikle Cumhuriyet Dönemimizin 100 yıllık bilim hayatını şekillendiren de bu dönemde kurulan kurumlardır.

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin Cumhuriyet sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Hukûk-ı Nâs’ın ulus ve vatan kavramları üzerinde duruyor oluşu yazıldığı ve tercüme edildiği dönem itibariyle dikkat çekicidir. Zira henüz imparatorlukların tarih sahnesinden çekilmediği bir dönemde ulus devlet, ulusun inşası ve egemenliği altındaki hükümdardan kopuşu gibi meseleleri işlemiş olması, imparatorluklardan kopan ulus devletlerin temel ilkelerini belirlerken sahip olmaları gereken prensipleri belirleme girişimleri, eserin ilgiyle takip edilmesini anlaşılır hale getirmektedir.

1942, hızını gittikçe artıran radikal bir bakış açısının Türk romanında hissedildiği bir yıldır. Çünkü köy romanı anlayışı, Anadolu idealizminin yerine geçmeye başlamıştır. Köy gerçeğini savunduklarını öne süren yazarlar, kendilerinden önceki “Anadolu” yaklaşımını “kaval”, “çoban” “söğüt” edebiyatı adıyla alaya almıştır. Yaban, Çalıkuşu gibi dönemin çok okunan romanlarını “küçük burjuva romanları” olarak görürler.

prof dr mehmet narlı ile röportaj quot roman cumhuriyet öncesi-sonrasıbugünü

Peyami Safa’nın Yalnızız’ındaki Samim, Tanpınar’ın Huzur’undaki Mümtaz, huzuru ararken hep huzursuzdurlar ve bunalırlar. 1960’lardan sonraki bazı romanlarda bunalan aydın, artık Tanzimat ve Cumhuriyet romanlarındaki aydın gibi kesin inançları olan, iddiası ve önerisi olan aydın değildir. Bu romanlardaki aydının bunaltısı, yeni bir kimliği arayan, kökleriyle bağlar kurmak isteyen Peyami Safa’nın ve Tanpınar’ın aydınlarının bunaltısından da farklıdır.

prof dr saadettin ökten ile röportaj quot şehri kuran değerler

Gerçekte her medeniyet tasavvuru değerler ve bu değerlerin hayata yansıması olarak ortaya çıkan eylemler üzerinde bir bütünlük arz eder. Buradan çıkan sonuç her medeniyet tasavvurunun çelişkisiz olması zorunluluğudur. Toplumsal kimlik yapımızdaki ikilem şehirlerimize de yansımaktadır

Cumhuriyet’in ilanı, her alanda modernleşme hamlelerinin yapıldığı bir dönemin başlangıcıdır. Böylesi dinamik dönemde alınan kararların ve benimsenen politikaların en somut sunulacağı alanlar da kentler olmuştur. Bir anlamda Cumhuriyet’in başarmak istediklerinin nirengi noktasını kentler teşkil etmiştir. İlk yıllardaki kentleşme politikaları temelde bir sistem oluşturmaya ve bu sistemin uygulanmasını sağlayacak idari ve yasal çerçevenin belirlenmesi üzerine kurulmuştur.

prof dr iskender öksüz ile röportaj quot devletin ideolojisi dönüşümü

Kurumları koruyacak olan hukuk devletidir, kanunlardır. Fakat korunacak değerlerin ancak küçük bir kısmı yazılıdır. Diğerleri insanların kalplerinde ve zihinlerindedir. Kurum değerlerini koruma görevi herkesten önce kurum yöneticilerine ve mensuplarına aittir. Sonra da bütün millete.


En Çok Okunanlar