15 Mart 2024

  • Paylaş
atatürk’ü sinemada anlatmak (dersimiz: atatürk belgeseli üzerine bir inceleme)

Çağdaşlık savaş sonrası yıkılmış Türkiye’nin önüne konmuş bir hedeftir. Atatürk bunun için mücadele etmiştir. Bir ülke her şeyden önce çağdaş olmalı, bilimle fen ile meşgul olmalıdır. Peki, bunun ölçütleri nedir? Okumak, eğitim almak, araştırmak, dans etmek, sanat icra etmektir.

Disney +, 2023 yılındaki büyük skandalından sonra tekrar gündeme geldi Atatürk ve Atatürk filmleri. Aslında hep gündemdeydi ama bu vahim durumun Cumhuriyet’in 100. tılına denk gelmesi ayrı bir yankı uyandırdı. Bu anlamlı yıl için yola çıkan Dijital Platform, Ermeni lobisinin güçlü baskısına boyun eğmek zorunda kaldı. Özellikle Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), dünyaca bilinen ve pek çok ülkede ilgiyle takip edilen dijital platformun Atatürk dizisine onay vermiyor, büyük rahatsızlık duyuyordu. Krizi yönetemeyen Disney +, bütün Türk içeriklerini de (Dünyayla Benim Aramda, Kaçış, Ben Gri, Aktris, Arayış, Bursa Bülbülü, Recep İvedik 7, Bursa Bülbülü…) yayından kaldırarak farklı bir pazarlama stratejisi izliyorum şeklinde durumu toparlamaya çalışsa da görünen köy kılavuz istemiyordu. Netice de dizi yayınlanmadı ama çeşitli versiyonlarıyla kamuoyuna sunuldu. Televizyona özel hazırlanan ilk versiyonun gösterimi 29 Ekim’de Fox TV’de, sinema versiyonlarının ilk bölümünün gösterimi (Atatürk) ise 3 Kasım’da, ikinci bölüm (Atatürk II) ise 5 Ocak 2024’te yapıldı. 

Bu olay neden doğru düzgün, istenildiği gibi bir Atatürk filmi çekilmedi, çekemiyoruz sorusunu tekrar gündeme getirdi. Farklı filmler içinde Atatürk’ü gördük ama istediğimiz pek olmadı. Sarı Zeybek, Mustafa, Veda, Zübeyde (Analar ve Oğullar), Son Akşam Yemeği, Son Osmanlı Yandım Ali, Çanakkale 1915, Ya İstiklal Ya Ölüm bunlardan bazıları. Böylesine övündüğümüz, önemli bir kahramanımızı çekmeye çekindiğimiz bir gerçek. Ünlü yönetmenlerimizden Metin Erksan, bu konulardaki tartışmaları 1989 yılında Atatürk Filmi adlı kitapta toplamış ve kendi görüşlerini dile getirmişti. Kitabın sonunda Erksan bu işi usta sinemacıların, güçlü bir endüstrinin yapması gerektiğini ifade edip Amerikan Sineması’nın bu işi hakkıyla yapacağını işin oraya havale edilmesi gerektiğini söylüyordu.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Cumhuriyet sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Hukûk-ı Nâs’ın ulus ve vatan kavramları üzerinde duruyor oluşu yazıldığı ve tercüme edildiği dönem itibariyle dikkat çekicidir. Zira henüz imparatorlukların tarih sahnesinden çekilmediği bir dönemde ulus devlet, ulusun inşası ve egemenliği altındaki hükümdardan kopuşu gibi meseleleri işlemiş olması, imparatorluklardan kopan ulus devletlerin temel ilkelerini belirlerken sahip olmaları gereken prensipleri belirleme girişimleri, eserin ilgiyle takip edilmesini anlaşılır hale getirmektedir.

1942, hızını gittikçe artıran radikal bir bakış açısının Türk romanında hissedildiği bir yıldır. Çünkü köy romanı anlayışı, Anadolu idealizminin yerine geçmeye başlamıştır. Köy gerçeğini savunduklarını öne süren yazarlar, kendilerinden önceki “Anadolu” yaklaşımını “kaval”, “çoban” “söğüt” edebiyatı adıyla alaya almıştır. Yaban, Çalıkuşu gibi dönemin çok okunan romanlarını “küçük burjuva romanları” olarak görürler.

prof dr mehmet narlı ile röportaj quot roman cumhuriyet öncesi-sonrasıbugünü

Peyami Safa’nın Yalnızız’ındaki Samim, Tanpınar’ın Huzur’undaki Mümtaz, huzuru ararken hep huzursuzdurlar ve bunalırlar. 1960’lardan sonraki bazı romanlarda bunalan aydın, artık Tanzimat ve Cumhuriyet romanlarındaki aydın gibi kesin inançları olan, iddiası ve önerisi olan aydın değildir. Bu romanlardaki aydının bunaltısı, yeni bir kimliği arayan, kökleriyle bağlar kurmak isteyen Peyami Safa’nın ve Tanpınar’ın aydınlarının bunaltısından da farklıdır.

prof dr saadettin ökten ile röportaj quot şehri kuran değerler

Gerçekte her medeniyet tasavvuru değerler ve bu değerlerin hayata yansıması olarak ortaya çıkan eylemler üzerinde bir bütünlük arz eder. Buradan çıkan sonuç her medeniyet tasavvurunun çelişkisiz olması zorunluluğudur. Toplumsal kimlik yapımızdaki ikilem şehirlerimize de yansımaktadır

Cumhuriyet’in ilanı, her alanda modernleşme hamlelerinin yapıldığı bir dönemin başlangıcıdır. Böylesi dinamik dönemde alınan kararların ve benimsenen politikaların en somut sunulacağı alanlar da kentler olmuştur. Bir anlamda Cumhuriyet’in başarmak istediklerinin nirengi noktasını kentler teşkil etmiştir. İlk yıllardaki kentleşme politikaları temelde bir sistem oluşturmaya ve bu sistemin uygulanmasını sağlayacak idari ve yasal çerçevenin belirlenmesi üzerine kurulmuştur.

prof dr iskender öksüz ile röportaj quot devletin ideolojisi dönüşümü

Kurumları koruyacak olan hukuk devletidir, kanunlardır. Fakat korunacak değerlerin ancak küçük bir kısmı yazılıdır. Diğerleri insanların kalplerinde ve zihinlerindedir. Kurum değerlerini koruma görevi herkesten önce kurum yöneticilerine ve mensuplarına aittir. Sonra da bütün millete.


En Çok Okunanlar