18 Mart 2024

  • Paylaş
prof. dr. ahmet kavas ile röportaj
prof. dr. ahmet kavas ile röportaj "türk dış politikası ve türkiye-afrika ilişkileri"

Türk dış politikası çok uzun süre olağan bir seyir takip etti. Bu seyir yakın çevreyle daha fazla meşguldü. Uzak çevreyle de mümkün mertebe mesafeliydi, hatta birçok uluslararası konu Türkiye'nin gündeminde sadece haber olarak yer alırdı ama Türkiye artık bilfiil bu olayların çözümünde aracı rol alma veya onu anlama ve ona çözüm üretme pozisyonunda.

Cumhuriyetin yüz yılını ele aldığımız Cumhuriyet Özel Sayısı’nda Türkiye’de Afrika çalışmalarının yolbaşçılarından birini ağırlıyor olmanın memnuniyeti içerisindeyiz. Prof. Dr. Ahmet Kavas, ilmi yönüyle Afrika çalışmalarında ortaya koyduğu ciddi yaklaşımın yanı sıra devletin çeşitli kademelerinde Afrika’yla ilgili olarak görev yapmış ve Çad ve Senegal’de Türkiye’yi Büyükelçi olarak temsil etmiştir. Afrika’nın bir ülke değil bir kıta hem de büyük bir kıta olduğu gerçeğini sadece Türkiye’ye değil uluslararası topluma hatırlatan Prof. Dr. Ahmet Kavas’la Cumhuriyetin bir asırlık dış politikasını Afrika özelinde konuştuğumuz röportajda Türk dış politikasının kritiğini, Afrika’dan beklentilerini ve Afrika’ya etkilerini okuyacaksınız.

Türkiye çok yönlü ve birçok coğrafyaya yönelik dış politika üretip yürütebilen bir ülke. DAEŞ’le mücadelesi, PKK ve türevi terör örgütleriyle mücadelesi, Suriye Savaşı’ndaki tutumu, Irak, Azerbaycan milli politikaları ve son olarak Rusya-Ukrayna savaşında iki tarafla birden yüksek diyaloğu sürdürebilen aktör pozisyonu. Bunların hepsi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye›nin sadece ulusal güvenliğini değil de bölgesel güvenlikleri ve uluslararası güvenliği de tesis etmeye çalışan bir aktör konumunda olduğunu görüyoruz. Cumhuriyet›in yüzüncü yılını kutladığımız bir zamanda bugünden geriye bakıldığında Türkiye›yi halihazırdaki mevkine taşıyan sizce önemli eşik noktaları nelerdir? Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Türk dış politikası çok uzun süre olağan bir seyir takip etti. Bu seyir yakın çevreyle daha fazla meşguldü. Uzak çevreyle de mümkün mertebe mesafeliydi, hatta birçok uluslararası konu Türkiye’nin gündeminde sadece haber olarak yer alırdı ama Türkiye artık bilfiil bu olayların çözümünde aracı rol alma veya onu anlama ve ona çözüm üretme pozisyonunda. Bunlar iki binli yıllara kadar pek alışık olmadığımız Türk dış politikası süreçleriydi. Yani, dış politikamızdaki haberler, o günkü gazeteler; yani yetmişler, seksenler, doksanlar basında yer aldığı şekliyle incelendiğinde Irak, İran Bulgaristan, Yunanistan, yakın komşularımız ve biraz belki Mısır öne geçiyordu. Arap dünyası ve Filistin-İsrail konularında haberler de aşağı yukarı gündeme girerdi. Son olarak, Avrupa Birliği ve biraz da ABD. Bunun dışında bizim mesela Afrika’daki hamlelerimizle, uluslararası yakın çevreden uzak çevreye ilişkilerimizin, belki de Türkiye’yi dış ilişkilerinde sadece diplomatik olarak değil -diplomatik olmadan zaten hiçbir ilişki olmaz, o temel basamaktır- bunun üstüne daha çok ticari ilişkiler, ekonomik ilişkiler meydana gelmeye başladılar.



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Hukûk-ı Nâs’ın ulus ve vatan kavramları üzerinde duruyor oluşu yazıldığı ve tercüme edildiği dönem itibariyle dikkat çekicidir. Zira henüz imparatorlukların tarih sahnesinden çekilmediği bir dönemde ulus devlet, ulusun inşası ve egemenliği altındaki hükümdardan kopuşu gibi meseleleri işlemiş olması, imparatorluklardan kopan ulus devletlerin temel ilkelerini belirlerken sahip olmaları gereken prensipleri belirleme girişimleri, eserin ilgiyle takip edilmesini anlaşılır hale getirmektedir.

1942, hızını gittikçe artıran radikal bir bakış açısının Türk romanında hissedildiği bir yıldır. Çünkü köy romanı anlayışı, Anadolu idealizminin yerine geçmeye başlamıştır. Köy gerçeğini savunduklarını öne süren yazarlar, kendilerinden önceki “Anadolu” yaklaşımını “kaval”, “çoban” “söğüt” edebiyatı adıyla alaya almıştır. Yaban, Çalıkuşu gibi dönemin çok okunan romanlarını “küçük burjuva romanları” olarak görürler.

prof dr mehmet narlı ile röportaj quot roman cumhuriyet öncesi-sonrasıbugünü

Peyami Safa’nın Yalnızız’ındaki Samim, Tanpınar’ın Huzur’undaki Mümtaz, huzuru ararken hep huzursuzdurlar ve bunalırlar. 1960’lardan sonraki bazı romanlarda bunalan aydın, artık Tanzimat ve Cumhuriyet romanlarındaki aydın gibi kesin inançları olan, iddiası ve önerisi olan aydın değildir. Bu romanlardaki aydının bunaltısı, yeni bir kimliği arayan, kökleriyle bağlar kurmak isteyen Peyami Safa’nın ve Tanpınar’ın aydınlarının bunaltısından da farklıdır.

prof dr saadettin ökten ile röportaj quot şehri kuran değerler

Gerçekte her medeniyet tasavvuru değerler ve bu değerlerin hayata yansıması olarak ortaya çıkan eylemler üzerinde bir bütünlük arz eder. Buradan çıkan sonuç her medeniyet tasavvurunun çelişkisiz olması zorunluluğudur. Toplumsal kimlik yapımızdaki ikilem şehirlerimize de yansımaktadır

Cumhuriyet’in ilanı, her alanda modernleşme hamlelerinin yapıldığı bir dönemin başlangıcıdır. Böylesi dinamik dönemde alınan kararların ve benimsenen politikaların en somut sunulacağı alanlar da kentler olmuştur. Bir anlamda Cumhuriyet’in başarmak istediklerinin nirengi noktasını kentler teşkil etmiştir. İlk yıllardaki kentleşme politikaları temelde bir sistem oluşturmaya ve bu sistemin uygulanmasını sağlayacak idari ve yasal çerçevenin belirlenmesi üzerine kurulmuştur.

prof dr iskender öksüz ile röportaj quot devletin ideolojisi dönüşümü

Kurumları koruyacak olan hukuk devletidir, kanunlardır. Fakat korunacak değerlerin ancak küçük bir kısmı yazılıdır. Diğerleri insanların kalplerinde ve zihinlerindedir. Kurum değerlerini koruma görevi herkesten önce kurum yöneticilerine ve mensuplarına aittir. Sonra da bütün millete.


En Çok Okunanlar