18 Mart 2024

  • Paylaş
cumhuriyet’in 100. yılında türkiye’de kentleşme ve planlama: ne başardık? ne başaramadık? bugünden geleceğe notlar

Cumhuriyet’in ilanı, her alanda modernleşme hamlelerinin yapıldığı bir dönemin başlangıcıdır. Böylesi dinamik dönemde alınan kararların ve benimsenen politikaların en somut sunulacağı alanlar da kentler olmuştur. Bir anlamda Cumhuriyet’in başarmak istediklerinin nirengi noktasını kentler teşkil etmiştir. İlk yıllardaki kentleşme politikaları temelde bir sistem oluşturmaya ve bu sistemin uygulanmasını sağlayacak idari ve yasal çerçevenin belirlenmesi üzerine kurulmuştur.

Kentler ve kentleşme; toplumsal, politik, ekonomik ve hukuki boyutları olan karmaşık olgulardır. Toplumların gelişmişlik seviyeleri hakkındaki ilk yargılar kentlerine bakılarak oluşur. Zira zaten kent kelimesinin pek çok dilde karşılığı da medeniyet, civilization, uygarlık gibi kavramlardan türemiştir.

Kentler tarih boyunca yöneticilerin hayallerini, amaçlarını gerçekleştirme mekânları olmuştur. O nedenle de kentleşmenin sosyal ve kültürel boyutundan çok, siyasi ve ekonomik olarak açığa çıkardığı faydalar daha çok önemsenmiştir. Cumhuriyetin 100. yılında kentlerimizi ve ülkemizde yaşanan kent ve bölge planlama süreçlerini tahlil edebilmek ve başarılanlar ya da başarılamayanlar üzerinden bir değerlendirme yapabilmek elbette ki sosyal, politik, ekonomik oldukça kapsamlı bir araştırma ve analiz gerektirir. Bu çalışmada ise daha çok Ankara ve İstanbul’da fiziksel mekânın şekillenmesine yönelik kararlar ve ülkenin topyekûn kalkınmasına yönelik gerçekleştirilen altyapı projeleri üzerinden bir anlama ve değerlendirme çabasına girişilmiştir.

19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk üç çeyreği kentsel ve bölgesel problemlerin planlama yoluyla kontrol edilebileceğine dair inancın hâkim olduğu ve tüm dünyada mekânsal planlamanın geliştiği bir döneme tekabül eder. Türkiye de dünyadaki gelişmelerden etkilenmiş, yasal ve kurumsal olarak kentleşmeyi yönlendirmek adına önemli adımlar atmıştır. Cumhuriyet, pek çok alanda modernleşme hamlelerinin başlatıldığı bir nirengi noktası olmakla beraber, özellikle ilk yıllarındaki uygulamalar Tanzimat ile başlayan yenileşme ve değişim adımlarının üzerine inşa edilmiştir. O nedenle, Cumhuriyet dönemi kentleşme ve kentsel/bölgesel kalkınma politikalarını doğru okuyabilmek adına, Tanzimat sonrası yaşanan gelişmelerden başlanarak süreci değerlendirme yoluna gidilmiştir.



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Hukûk-ı Nâs’ın ulus ve vatan kavramları üzerinde duruyor oluşu yazıldığı ve tercüme edildiği dönem itibariyle dikkat çekicidir. Zira henüz imparatorlukların tarih sahnesinden çekilmediği bir dönemde ulus devlet, ulusun inşası ve egemenliği altındaki hükümdardan kopuşu gibi meseleleri işlemiş olması, imparatorluklardan kopan ulus devletlerin temel ilkelerini belirlerken sahip olmaları gereken prensipleri belirleme girişimleri, eserin ilgiyle takip edilmesini anlaşılır hale getirmektedir.

1942, hızını gittikçe artıran radikal bir bakış açısının Türk romanında hissedildiği bir yıldır. Çünkü köy romanı anlayışı, Anadolu idealizminin yerine geçmeye başlamıştır. Köy gerçeğini savunduklarını öne süren yazarlar, kendilerinden önceki “Anadolu” yaklaşımını “kaval”, “çoban” “söğüt” edebiyatı adıyla alaya almıştır. Yaban, Çalıkuşu gibi dönemin çok okunan romanlarını “küçük burjuva romanları” olarak görürler.

prof dr mehmet narlı ile röportaj quot roman cumhuriyet öncesi-sonrasıbugünü

Peyami Safa’nın Yalnızız’ındaki Samim, Tanpınar’ın Huzur’undaki Mümtaz, huzuru ararken hep huzursuzdurlar ve bunalırlar. 1960’lardan sonraki bazı romanlarda bunalan aydın, artık Tanzimat ve Cumhuriyet romanlarındaki aydın gibi kesin inançları olan, iddiası ve önerisi olan aydın değildir. Bu romanlardaki aydının bunaltısı, yeni bir kimliği arayan, kökleriyle bağlar kurmak isteyen Peyami Safa’nın ve Tanpınar’ın aydınlarının bunaltısından da farklıdır.

prof dr saadettin ökten ile röportaj quot şehri kuran değerler

Gerçekte her medeniyet tasavvuru değerler ve bu değerlerin hayata yansıması olarak ortaya çıkan eylemler üzerinde bir bütünlük arz eder. Buradan çıkan sonuç her medeniyet tasavvurunun çelişkisiz olması zorunluluğudur. Toplumsal kimlik yapımızdaki ikilem şehirlerimize de yansımaktadır

Cumhuriyet’in ilanı, her alanda modernleşme hamlelerinin yapıldığı bir dönemin başlangıcıdır. Böylesi dinamik dönemde alınan kararların ve benimsenen politikaların en somut sunulacağı alanlar da kentler olmuştur. Bir anlamda Cumhuriyet’in başarmak istediklerinin nirengi noktasını kentler teşkil etmiştir. İlk yıllardaki kentleşme politikaları temelde bir sistem oluşturmaya ve bu sistemin uygulanmasını sağlayacak idari ve yasal çerçevenin belirlenmesi üzerine kurulmuştur.

prof dr iskender öksüz ile röportaj quot devletin ideolojisi dönüşümü

Kurumları koruyacak olan hukuk devletidir, kanunlardır. Fakat korunacak değerlerin ancak küçük bir kısmı yazılıdır. Diğerleri insanların kalplerinde ve zihinlerindedir. Kurum değerlerini koruma görevi herkesten önce kurum yöneticilerine ve mensuplarına aittir. Sonra da bütün millete.


En Çok Okunanlar