03 Ağustos 2018

  • Paylaş
bir münadi’nin dilinden “şehrin yâri olmak”

İnsan ve zamandır şehrin bânisi. Tanrının şehir kurulmak üzere bir takım ayrıcalıklar kattığı topraklar üzerinde zaman ve insan el ele verir.

İnsan ve zamandır şehrin bânisi. Tanrının şehir kurulmak üzere bir takım
ayrıcalıklar kattığı topraklar üzerinde zaman ve insan el ele verir. İnsanoğlu
taşa, toprağa ve suya emeğini, terini, estetik algısını katar. Zaman ise
imkanları evirip çevirir, insanın aklına değer, gönlüne değer, eline değer...
İnsan ve zamandır şehrin bânisi. Ey Şehremini sen değil, insan ve zamandır
şehrin bânisi. İktidarın sana sağladığı yetkiyi temsil eden sihirli değneğini acemi bir
büyücü gibi şehrin olur olmaz yerlerine kısa ve basit hesaplarla değdirmeyeceksin
Böylesi bir cüret zamana, tarihe senden önce orada yaşamış
milyonlarca cana saygısızlık olur her şeyden önce. Ve kısa iktidarın süresince
şehircilik sanatını öğrenemeyeceğinden, değneğini dokundurduğun
yerde çirkin siğiller, üzeri tüylü urlar, içi cerahat dolu yaralar gibi yükselecek
senin fani iktidar koltuğunun irtifasından şaheser gibi görünen, küçük
aklınla onur duyduğun heyula binalar...

 

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin Kent sayısında...



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Belki de güzelliğin en büyük cazibesi, güzelliğin bizatihi ona kayıtsız ve yabancı olan ve estetik değerini sadece birbirlerine olan yakınlıklarından alan unsurların şeklini aldığı gerçeğinde yatmaktadır

“Harcıâlemleştirme; bir kişinin tekelinde olanın iki ya da daha çok kişinin kılınmasıdır.”1 Bu tanımın işaret ettiği “mübadele”, esas itibariyle Pazar’ın işlevidir. Bir mübadele alanı olan Pazar yeri, üretim ve tüketim ilişkilerini belirlerken bir yandan da bu ilişkiler üzerinden toplumsal yapıyı ve yaşam biçimini şekillendirir.

Türk edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Refik Halid Karay 1888-1965 yılları arasında yaşamıştır. Yaşadığı dönem itibariyle Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geçirdiği önemli kırılma noktalarına şahit olmuştur.

Tanzimat’tan sonra Türk edebiyatında edebi bir tür olarak varlığını gösteren romanın en önemli mekânı İstanbul’dur. Türk romanında birçok kahraman acılarını, sevinçlerini, maceralarını, tutkularını İstanbul’da yaşar.

Sanatların içinde en kentlisi sinemadır. Jacques Ellul’ün ifadesi ile bu bir zorunluluktu.

İnsanlık tarihi incelendiğinde zaman ve mekândan bağımsız, siyasi, sosyal, ekonomik olanlar başta olmak üzere tüm temel parametreleri aşan eylemlerden birinin tüketim olduğu görülmektedir.


En Çok Okunanlar