13 Ocak 2024

  • Paylaş
prof. dr. hikmet kırık ile röportaj "medya-siyaset-manipülasyon"

Söylemde rasyonellik sınırını tespit etmek kolay değil. Bu doğru. Bununla birlikte, etiketlemeye ve sembolik anlatıma yer verme düzeyi ile muhakemeye (argument) dayalı olma, genel anlamda rasyonelliğe uzaklık ve yakınlık ölçü olarak konabilir.

Medya-siyaset-manipülasyon üçlemesi, eğer akademik bir üslupla ele alınacaksa şüphesiz çetrefil bir konu. Siyaset alanında medyanın manipülatif kullanımı özellikle 21. yüzyılın göze çarpan olgularından. Bu çok yönlü ilişkiler ağının hem siyaset hem medya ayağında göz önünde bulundurulması gereken farklı bakış açılarının olduğu aşikâr. Hâl böyle olunca teoriler, kavramlar ve isimlerin çokluğu kaçınılmaz oluyor. Mesela dilin işleviyle bağlantılı olarak ikna edici iletişim başlı başına bir çalışma sahası. Kamusal alan, söylem ve rasyonalite, manipülasyonu konu edinen eserlerin belli başlı odak noktalarından biri. Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru iletişim ve medya çalışmalarında “rıza üretimi” konusu medya-iktidar-toplumsal ikna anlamında kayda değer tartışmalardan. Hakikat ötesi, yalan haber, dezenformasyon ve dijital çağın baş döndürücü gelişim seyrinde yapay zekâ ve siyaset psikolojisi, seçmen tercihi ve siyasi söylemde irrasyonellik tartışması yine göz önünde bulundurulması gereken önemli konulardan. Böylesine çok yönlü ve çetrefil bir konunun özellikle altı çizilen alanlar çerçevesinde ve genel olarak iletişim çalışma ları, dil, siyaset ve felsefe kapsamında irdelenmesi disiplinler arası bir bakış açısıyla hatırı sayılır bir müktesebatı elzem kılıyor. Biz de Düşünce Dergisi olarak manipülasyon konusunu, meselenin hem iletişim hem de siyaset ayağında yetkin bir isim olan, İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden Prof. Dr. Hikmet Kırık ile konuştuk.

Dilin kullanım amaçları arasında ikna işlevi önemli bir yer tutar. İkna edici iletişim ise her zaman rasyonel ikna çerçevesinde gerçekleşmez. Mesaj kaynağı, muhatabını arzu ettiği şekilde yönlendirmek için safsata, retorik tuzak, eristik diyalektik ve bazı aldatma teknikleri kullanabilmektedir. Bu yönüyle muhatabın manipülasyonu, epistemolojik anlamda bireyin bilgiyle olan ilişkisini de olumsuz etkiliyor gibi duruyor. Bu açıdan bakıldığında, kitle iletişim araçlarıyla yapılan kitlesel manipülasyonun topluma yansımaları hakkında neler söylersiniz?

İletişim en basit haliyle, kaynak-mesaj-kanal-alıcı ve geri besleme ögelerinden ve ikincil unsurlar olarak kodlama, kod-açma, algı ve değerlendirme aşamalarından oluşan karmaşık bir süreç. Süreç, kaynağın alıcıya aktarmak istediği malumatı (information) ikili karşıtlık temelinde malumat parçacıklarından (information bits) kodladığı mesaja dönüştürerek alıcıya göndermesiyle başlar. Alıcının kod-açma, algılama ve geri besleme süreciyle de tamamlanır. Mesaj içeriği, en ham halinden işlenmiş olana doğru veri-malumat-bilgi (data-information-knowledge) şeklinde sınıflandırılabilir. Dolayısıyla iletişimi bir “bilgilendirme” olarak değil de anlama, anlaşılma amacıyla gerçekleşen bir faaliyet olarak tanımlamayı daha uygun buluyorum.

İletişimde güdüleme (manipülasyon) meselesi esas itibarıyla kaynağın, yukarıda ifade edilen iletişim sürecinin farklı aşamalarında alıcının algı ve değerlendirmelerine müdahale ederek geri beslemenin istediği yönde gerçekleşmesini sağlamaktır. Bunun şüphesiz çok farklı nedenleri olmakla beraber bu soruda kastedilen siyasi güdülemenin kitle demokrasilerinde de otoriteryen rejimlerde de çokça başvurulan yöntem olduğunu biliyoruz.

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin "manipülasyon" sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Bernays’a göre bir tüketiciye ürün satarken akla hitap etmek yanlıştı. Örneğin bir araba için “Bu arabayı almalısınız.” yerine “Bu arabayı alırsanız iyi hissedersiniz.” demek ürün ve tüketici arasındaki bağdan dolayı daha etkiliydi.

Üzerinde durulan konulardan biri internete ve sosyal medyaya giren bireylerin bütün hareketlerinin takip edilmesidir. Birey bazında kişilerin nelerden etkilendikleri, neleri beğendikleri, neleri sevmedikleri ve onları hangi duyguların harekete geçirdiği bilinmekte ve böylelikle her kullanıcının bir modeli oluşturulmaktadır

Canetti, çalışmasına “kitle” kavramını veya fenomenini çözümleyerek başlar. Buna göre kitle, asıl emeli olan deşarj anına ulaşmayı arzu ve ümit eden bir topluluktur.

Bireyler bir araya gelip bir kitle oluşturduklarında bir “kolektif şuur”un etkisi altına girerler. Bundan sonra ayrı ayrı düşünen ve karar alan bilinçli insanlar değil, tek bir zihniyetle hareket eden bir yığın haline gelirler. Bu nedenle kitle halindeki bir kişiden bilinçli muhakemeyle alınmış kararlar beklemek yersizdir.

Radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçları ile kıyaslandığında sosyal medyanın “kamusal alan” potansiyeli taşıdığı söylenebilir; ancak hiçbir tesir ve yönlendirme olmaksızın insanları kendiliğinden örgütleyecek güçte olup olmadığı tartışmalıdır. Sosyal medyadaki örgütlenme ne kadar kendiliğinden ne kadar manipülatif?

Twitter’da amaç mesaj paylaşmaktı, Instagram’da ise asıl odak fotoğraftaydı. Kalple beğenmeyle birlikte öz onay bağımlılığı sorununa dönüşecek bir furya başladı. “Selfie” çılgınlığı ile birlikte mecra da büyüdü. Reklamcılar, geleneksel yollardan ulaşamayacaklarıkadar takipçiye sahip girişimci Narkissoslar, yani influencerlar aracılığıyla insanlara ulaştı.


En Çok Okunanlar