“Etik”, bugün artık üzerinde hiç tartışma olması beklenmeyen bir kavram gibi düşünülmektedir. Oysa, içinde bulunduğumuz kaos ortamında, bu kavramın sınırlarını belirlemeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bunun en önemli sebeplerinden biri, etik kavramının günlük hayatımızda faklı bir muhtevaya bürünerek, “ahlâk”ın yerine kullanılıyor olmasıdır. Modern toplumda ahlâk kurallarına, kısıtlayıcı olduğu gerekçesiyle negatif bir anlam yüklenirken, “etik”, kişinin kendi irade ve tercihlerinin devrede olduğu özgürleştirici pozitif bir durum olarak algılanmaktadır. Gündelik hayatın diline sirayet eden “etik tavır”, “etik düşünüş”, “etik davranış” gibi ifadeler, ahlâkîliğin göstergesiymiş gibi sunulmaktadır. Ancak bu ifadeler, ortak duyuş, düşünüş ve hissediş içeren kültürel değerlerden bağımsız bir bireyselliğe vurgu yapmaktadır. Bu yönüyle etik, modern çağın ruhuna uygun bir biçimde öznel tavır ve tutumların yüceltilmesine hizmet etmektedir.
Ahlâkın sadece sosyal alışkanlıklar, örf ve adetler seviyesine indirgenmesi nasıl doğru değilse, “ahlâkî fiil” alanında oluşan boşluğun “etik” kavramı ile örtülmeye çalışılması da doğru değildir. Her şeyden önce ahlâk, insanın eylemlerini düzenleyen ve anlamlandıran ilkeler ve değerler bütünüdür. “Etik” ise, ne toplumsal değer yargıları ne de pratik olanla ilgilenir. Bu nedenle de etik, ahlâkî fiilin karşılığı olarak gösterilemez. Rasyonel bireyin öncelendiği modern dünyada etik, sadece bireyin kendi değer yargısına dayanan ve her türlü düşüncesine geçerli argümanları sunan bir araç olarak işlev görmektedir.
(...)
Dinî kültürümüzün omurgasını oluşturan İslâmî geleneğin dokunulmazlık kazanacak şekilde kutsanması ve eleştiri karşısında gelişim imkanını kapatan savunmacı yaklaşım da, modern iktisadî düzen içerisinde yaşayan Müslümanın, ahlâkî ikilemler yaşamasına sebep olmaktadır.
“Serbest piyasa ekonomisi toplumun insani ve doğal özünü yok etmeden yaşayamaz ve insanı fiziksel olarak yıpratacağı gibi çevreyi de çöle çevirir”. -Karl Polanyi
Durkheim, göreneğin uzak bir geçmişten beri yapılageldiği için aşina bir davranış şekli olmanın yanı sıra, aynı zamanda toplumun bütün üyelerine kendisi ile mutabakatı bir mecburiyet olarak dayatan normatif bir iktidar olarak da tanımlanabileceğinin altını çizmektedir.
"Ahlâk meselesinde Nurettin Topçu istisnai bir yerde duruyor."
“Ahlâk” ve “genel ahlâk” kavramları, hukuk terminolojisinde farklı anlamları karşılar. Ahlâk, kişinin vicdanı, sübjektif-ferdî anlayışını ifade ederken idare hukukunun bir terimi olan “genel ahlâk” terimi aynen menfaat-kamu menfaati (kamu yararı), düzen-kamu düzeni gibi ikililer arasındaki derin fark gibi bir anlam farkını içerir.
Toplumsal ve siyasal yaşamda ahlâkî değerlerden sapma yozlaşma kavramı ile ifade edilmektedir. Toplumsal ve siyasî yozlaşma birbirini besleyen süreçlerdir. Toplumun aynası olan siyasetteki yozlaşma, toplumun ahlâkî değerlerindeki yozlaşmanın sonucudur.