Günümüz ekonomisinde arz ve talep dengesi, tamamen pazar dengeleri ve güçleri tarafından yönetilen piyasa mekanizması içerisinde oluşmaktadır. Arz ve talebin belirleyici olduğu bu ekonomide olası ekonomik krizlerin çözümü çerçevesinde devreye giren fiyat mekanizmasının tam işlemesi gerekmektedir. Tüm bu dengelerin oluşumunda ise tam rekabetin söz konusu olması ve herhangi bir müdahalenin bulunmaması gerekmektedir. Çünkü, serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde bireylerin ve kurumların çıkarlarını maksimize etmesi gerekmektedir. Ancak bu takdirde ekonomik büyümenin gerçekleşebileceği savunulmaktadır. Tüm bu piyasa dengesi ise Adam Smith’in “görünmez el’’ olarak isimlendirdiği mekanizma ile oluşmaktadır.
Peki, birçok ekonomi uzmanı tarafından içselleştirilen ve üniversitelerin iktisat bölümlerinde temel bilgi olarak anlatılan piyasa mekanizmasının bahsetmediği ya da üzerinde fazla durmadığı husus ne idi? Ahlâk...
Günümüz ekonomisinde piyasa mekanizması tartışılmaz bir öneme sahiptir. Ancak, piyasa mekanizmasının ahlâkî değerlerle birlikte ele alınması da bir o kadar gerekli ve önemlidir. Piyasa ve ahlâk arasındaki ilişki üzerine çalışan ahlâk felsefecilerinin belirttiği üzere, serbest piyasa ekonomisi toplum içerisindeki ahlâkî değerlere zarar vermesinin yanında materyalist beklentilerinden dolayı manevî değerleri de yok etmektedir. Tabii ki günümüz neo-klasik iktisatçıları arasında ekonominin ahlâkî boyutlarını ele alanlar da vardır ancak ekseriyeti ahlâkın materyalist sonuçları ile ilgilenmektedir. Bu bağlamda, geleneksel iktisada karşı eleştirel bir tutum alarak ahlâkî boyutu da geleneksel iktisadi düşünceye eleştiri noktasında kullanan Karl Polanyi’den bahsetmek mümkündür.
(...)
Dinî kültürümüzün omurgasını oluşturan İslâmî geleneğin dokunulmazlık kazanacak şekilde kutsanması ve eleştiri karşısında gelişim imkanını kapatan savunmacı yaklaşım da, modern iktisadî düzen içerisinde yaşayan Müslümanın, ahlâkî ikilemler yaşamasına sebep olmaktadır.
“Serbest piyasa ekonomisi toplumun insani ve doğal özünü yok etmeden yaşayamaz ve insanı fiziksel olarak yıpratacağı gibi çevreyi de çöle çevirir”. -Karl Polanyi
Durkheim, göreneğin uzak bir geçmişten beri yapılageldiği için aşina bir davranış şekli olmanın yanı sıra, aynı zamanda toplumun bütün üyelerine kendisi ile mutabakatı bir mecburiyet olarak dayatan normatif bir iktidar olarak da tanımlanabileceğinin altını çizmektedir.
"Ahlâk meselesinde Nurettin Topçu istisnai bir yerde duruyor."
“Ahlâk” ve “genel ahlâk” kavramları, hukuk terminolojisinde farklı anlamları karşılar. Ahlâk, kişinin vicdanı, sübjektif-ferdî anlayışını ifade ederken idare hukukunun bir terimi olan “genel ahlâk” terimi aynen menfaat-kamu menfaati (kamu yararı), düzen-kamu düzeni gibi ikililer arasındaki derin fark gibi bir anlam farkını içerir.
Toplumsal ve siyasal yaşamda ahlâkî değerlerden sapma yozlaşma kavramı ile ifade edilmektedir. Toplumsal ve siyasî yozlaşma birbirini besleyen süreçlerdir. Toplumun aynası olan siyasetteki yozlaşma, toplumun ahlâkî değerlerindeki yozlaşmanın sonucudur.