14 Eylül 2022

  • Paylaş
erol güngör ve tasavvuf

Şeriat-tasavvuf bağlamındaki tartışmalar ekseninde, Gazali’nin düşünce evrenindeki farklı dönemler bir yana, onun farklı ve orijinal tarafı İslam’da sünnîlik ve tasavvuf veya şeriat-tarikat diye iki ayrı cereyanı uzlaştırması değil, bu ikisinin de bir ve aynı olduğunu göstermesidir. Çünkü kendisi iki alanın tecrübe ve bilgisine sahip ilmi bir otorite olduğunu hemen herkese kabul ettirmiştir.

‘Bir kısmı artık ihtiyarlıktan çokmuş, bütün ısrarlı soruşturmalara kulak tıkamış, kendilerini hikmet/ bilgelik dedikleri pasif bir durgunluğa, kusursuzluk saydıkları tamamen subjektif bir sükûnete kapatmış görünüyor. Bazıları da artık kendileri için düşünmekten yorulmuş, eskiden ne yapmışlarsa aynı şeyleri devam ettirerek tatmin oluyorlar.’ (Hazard 1981: 463).

Erol Güngör 1981 yılında hicretin 15. yüzyılına armağan olarak yayınladığı İslamın Bugünkü Meseleleri isimli kitabında genelde İslam dünyasının, özelde ise Türk toplumunun modern zamanlarda çok yönlü olarak tartıştığı sosyo-kültürel meseleler yanında, birçok köklü dini meseleyi de ele almıştır. Ayrıca diğer telif eserlerinde keza dini meselelerle irtibatı ve alakası nisbetinde tasavvuf ve tarikatlarla ilgili atıflarda ve değerlendirmelerde bulunmuştur.

İslam’ın Bugünkü Meseleleri kitabını okuyanlar, Erol hocaya kitapta dini meseleler ele alınırken tasavvuf ve tarikatlarla ilgili konuların eksik kaldığını, mümkünse kitabın yeni baskılarında tasavvuf ve tarikat meselesiyle ilgili bir bölümün ilave edilmesi gerektiğini ifade ederler. Bunun üzerine Erol Güngör tasavvuf konusunun İslam dünyasında ve Türkiye’de hem aktüalite, hem de önemli bir tartışma meselesi olduğunu bilerek, kitaba böyle bir kısmı eklemek için öncelikle Türkiye’de bu alanda mevcut bulunan külliyatı gözden geçirir. Kamuoyunda konu ile ilgili mevcut tartışma konuları ve yapılan tartışmaların düzeyini görerek, tasavvuf ve tarikatlar hakkında ‘pek az ciddi bilgi’ ihtiva eden çalışmaları müşahede eder. Herkesin değişen dünya ve toplum bağlamında kendi fikri veya ideolojik pozisyonları gereği, tasavvuf ve tarikatlar lehinde veya aleyhinde görüş ve düşüncelere sahip oluğunu görür. Bir iki kıymetli çalışma ve araştırmacı hariç, ilmi ve objektif bir değerlendirmeye rast gelmez.

Yazının devamı Düşünce Dergisi'nin "Din" sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Aslında pozitivizmin sunduğu türden kesin bir ilerlemecilik fikri bir yanlışlık olarak ortada dursa da bu durum insan hayatında ya da dünya tarihinde hiçbir şekilde bir ilerlemenin olmadığı anlamına gelmez. Pozitivist ilerleme, bir genelleme sonucunda ilerlemenin kesin şekilde iyi olduğuna hükmetmiş bir yaklaşımdır ve yanılgısı da bu hükmünden kaynaklanmaktadır.

Son tahlilde 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi, insan ve eğitim fenomenine yaklaşımda resmi ağızdan akıl-kalp kutupsal sinerjisi vurgusuyla bir ilke imza atmış ve fakat tinsel meşruiyet açısından aynı önemli opsiyonu, gönlü düşüncenin stepnesi kılan ayrıntılı öneri ve düzenlemelerdeki vurgularla bloke etme yoluna girmiştir.

Bu kitap, İslam tarihinde Müslümanlar arasında var olan fikir ve inanç birliğini inkâr etmiyor. Aksine bu meseleyi “İslam dünyası” fikrinden ve bu fikrin üretildiği bağlamdan ayırıyor. “İslam dünyası” fikrinin iddia ettiği siyasi kader birliği fikrinin on dokuzuncu yüzyılda belirdiğini ifade ediyor.

Medeniyet tecrübemizi ve tefekkür tarihimizi, medeniyetimizin kendi gökyüzü altında inceleyen Fazlıoğlu, “ışk-amel-hâl”in “akılnazar-kâl”e tercih edildiğini söyler. Böylece tasavvuf ve halk terbiyesi önceliği ilm’e değil ışk’a vermiştir.

Yunan Anayasası’nın laik olmadığını hatırlatmak gerekir. Bu durumda Yunan Devleti Kiliseye ve Ortodoks din adamlarına herhangi bir siyasi müdahalede bulunamazken, Türklere ait dini kurumları hegemonyası altına alması elbette ki bir çelişki ihtiva eder. Bu durumu acaba din özgürlüğünde çağ atlayan Yunanistan’ın kendi halkından önce Azınlığa laikliği getirme lütfu olarak mı anlamalıyız?

Arnavutluk'ta diktatör Enver Hoxha'nın partisinin attığı ilk adım, din adamlarına karşı mücadele olmuştur. Parti, din adamlarının dini vaazlardan ve çeşitli dini törenlere ve bayramlara katılmaktan vazgeçmesini talep etmiştir. İtaatsizlik durumunda, din adamları ve yandaşları propaganda yaptıkları gerekçesiyle cezalandırılacaktı ve devlete ihanet etmiş sayılacaklardı.


En Çok Okunanlar