Güncelleme: 14 Eylül 2022

  • Paylaş
prof. dr. m. tayfun amman ile modern türkiye’de din ve toplumsal değişme üzerine

Kanaatimce Türk toplumunda, “modernleştirme”yi hedefleyen siyasî programlarla başlayan, daha sonra “modernleşme”yi sağlayan toplumsal dinamiklerin buna eklenmesiyle yaygınlaşan açık ve örtük sekülerleşme süreçleri işlemektedir. Oluşturulan siyasî ve hukukî zemin üzerinde liberal/kapitalist üretim sistemi yükselmiş ve bu sistemin talepleri doğrultusunda çalışan bilimsel/teknolojik aklın önderliğinde “tüketim toplumu” şekillenmiştir.

Türkiye’de din sosyolojisi alanı, iki binli yıllarda hem nicelik hem de nitelik bakımından büyük bir gelişme gösterdi. Bu gelişme şüphesiz küreselleşme, postmodernizm ve din, sekülerleşme, dinî gruplar gibi birçok meselenin de modern Türkiye’de toplumsal değişme ve din sorunu etrafında ele alınmasını beraberinde getirdi. Biz de Düşünce Dergisi olarak gerek yayınlarında ortaya koyduğu özgün kavramsallaştırmaları gerekse danışmanlık yaptığı tez çalışmalarıyla bu alana önemli katkılar sağlayan ve bu katkılarıyla son yıllarda din sosyolojisi alanının öne çıkan isimlerden biri olan Prof. Dr. M. Tayfun Amman’la toplumsal değişme ve din hususundaki güncel meselelere nasıl bir perspektifle baktığını konuştuk.

Son yıllardaki çalışmalarınızla Türkiye’de Batı merkezli din sosyolojilerinden farklı olarak Türkiye’ye özgü tarihsel şartları ve toplum psikolojisini daha çok önemseyen bir yaklaşımla din sosyolojisi literatürüne yeni kavramlar kazandırdınız. Bunda tarih ve sosyal psikoloji gibi disiplinlerin yaklaşımlarını kullanmanızın rolü olduğunu ve bunun da din sosyolojisi alanındaki görüşünüzü derinleştirdiğini düşünüyoruz. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de sosyoloji ve ilahiyat gibi alanlarda lisans eğitimi alan ve bu alanlarda akademik çalışmalarının henüz başında olan kişilere tavsiyeleriniz nelerdir? Bilhassa modern dünyada dini anlamaya çalışırken metodolojik olarak hangi hususlara dikkat etmeliyiz?

Evet, ifade ettiğiniz gibi öğrencilerime sık sık “Sosyolojinizin zengin olmasını istiyorsanız sosyal tarih, sosyal psikoloji ve sosyal antropoloji ile; güçlü olmasını istiyorsanız felsefe ile onu beslemelisiniz.” Diyorum ve bunu yapabildiğimce kendim de yapmaya çalışıyorum. Tabii çalışma konusu “Türkiye’de din” olunca bir taraftan günümüz Türk toplumunu anlamak için Orta Asya’dan bugünlere kadar gelen Türklerin kavmî niteliklerinden başlayıp bin yıllık İslâm dairesine girmenin etkilerini; bu coğrafyada yönetici bir millet olarak farklı kültürleri bir arada yüzlerce yıl yaşatabilmenin kazandırdığı birikimleri; iki yüz yıllık modernleşme, yüz yıllık uluslaşma, yetmiş yıllık sanayileşme, otuz yıllık küreselleşme süreçlerinin dönüştürücü gücünü göz önünde bulundurmanız gereken devasa bir sosyal tarih karşınıza çıkıyor. Diğer taraftan tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, tasavvuf, İslâm tarihi gibi yine devasa bir dinî literatür… Kısacası bu konuda çalışmak; sosyologsanız bir ilâhiyatçı kadar dini, ilâhiyatçıysanız bir sosyolog kadar sosyolojiyi bilmenizi gerektiriyor.

Metodolojiye gelince “metod”dan yani bizi bilimsel bilgiye götüren yolun bilgisinden söz ediyoruz. Bunun için “bilimsel düşünme”ye meleke kesbetmiş bir zihne sahip olmak gerekiyor: Araştırma sorusunu olabildiğince alt soru ile derinleştirme, bağlantılı tüm olgusal verileri toplamaya çalışma, bağımsız ve bağımlı değişken ilişkisini doğru kurabilme, ara değişkenleri hesaba katma, çoğul düşünebilen, farklı ve birbirine zıt olabilirlikleri hesaba katabilen esnek bir zihin, gözlük değiştirebilme, yani her biri bize olgunun bir başka boyutunu gösteren farklı teorik çerçevelerle bakabilme gibi hususiyetler… Bir de en az bunlar kadar önemli olan, bir toplumsal aktör olarak sahip olduğumuz dünya görüşü, ideoloji ve inançlarımızın zihnimizde oluşturduğu kısıtlamaları, karartmaları görebilmeye çalışmak; ön yargılarımızın, hislerimizin, arzularımızın çarpıtıcı etkilerini, oluşturabilecekleri yanlılıkları en aza indirmeye çalışmak… Bunların hiçbiri kolay kazanılabilecek nitelikler değil. Yıllar süren çabaları gerektiriyor. Kısaca “İlim insanı doğulmaz, olunur.” diyelim ve kendimizi de hiçbir zaman “Oldum.” görmeyelim.

Röportajın devamı Düşünce Dergisi'nin "Din" sayısında...

 



Yasal Uyarı: Yayınlanan yazı ve haberin tüm hakları Düşünce Dergisi'ne aittir. Özel izin alınmadan yazı ve haber hiçbir şekilde kullanılamaz. Ancak yazı ve haberin bir kısmı aktif link verilerek alıntılanabilir.

  • Paylaş

Aslında pozitivizmin sunduğu türden kesin bir ilerlemecilik fikri bir yanlışlık olarak ortada dursa da bu durum insan hayatında ya da dünya tarihinde hiçbir şekilde bir ilerlemenin olmadığı anlamına gelmez. Pozitivist ilerleme, bir genelleme sonucunda ilerlemenin kesin şekilde iyi olduğuna hükmetmiş bir yaklaşımdır ve yanılgısı da bu hükmünden kaynaklanmaktadır.

Son tahlilde 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi, insan ve eğitim fenomenine yaklaşımda resmi ağızdan akıl-kalp kutupsal sinerjisi vurgusuyla bir ilke imza atmış ve fakat tinsel meşruiyet açısından aynı önemli opsiyonu, gönlü düşüncenin stepnesi kılan ayrıntılı öneri ve düzenlemelerdeki vurgularla bloke etme yoluna girmiştir.

Bu kitap, İslam tarihinde Müslümanlar arasında var olan fikir ve inanç birliğini inkâr etmiyor. Aksine bu meseleyi “İslam dünyası” fikrinden ve bu fikrin üretildiği bağlamdan ayırıyor. “İslam dünyası” fikrinin iddia ettiği siyasi kader birliği fikrinin on dokuzuncu yüzyılda belirdiğini ifade ediyor.

Medeniyet tecrübemizi ve tefekkür tarihimizi, medeniyetimizin kendi gökyüzü altında inceleyen Fazlıoğlu, “ışk-amel-hâl”in “akılnazar-kâl”e tercih edildiğini söyler. Böylece tasavvuf ve halk terbiyesi önceliği ilm’e değil ışk’a vermiştir.

Yunan Anayasası’nın laik olmadığını hatırlatmak gerekir. Bu durumda Yunan Devleti Kiliseye ve Ortodoks din adamlarına herhangi bir siyasi müdahalede bulunamazken, Türklere ait dini kurumları hegemonyası altına alması elbette ki bir çelişki ihtiva eder. Bu durumu acaba din özgürlüğünde çağ atlayan Yunanistan’ın kendi halkından önce Azınlığa laikliği getirme lütfu olarak mı anlamalıyız?

Arnavutluk'ta diktatör Enver Hoxha'nın partisinin attığı ilk adım, din adamlarına karşı mücadele olmuştur. Parti, din adamlarının dini vaazlardan ve çeşitli dini törenlere ve bayramlara katılmaktan vazgeçmesini talep etmiştir. İtaatsizlik durumunda, din adamları ve yandaşları propaganda yaptıkları gerekçesiyle cezalandırılacaktı ve devlete ihanet etmiş sayılacaklardı.


En Çok Okunanlar