Medînetü’l- Fâdıla Türk-İslam kültürü ve bu kültüre ait entelektüel birikim açısından mühim bir yer tutar. Bu eserin “İslamiyet’i kabul etme” sürecinde yazılması da ona ayrı bir önem kazandırmaktadır. Eserin yazıldığı dönem bir geçiş dönemidir ve eski Türk kültürü ile yeni tanınmış olan İslam kültüründen tesirle yazılmıştır. Elbette Farabî’nin kaynakları bunlarla mahdut değildi. Lakin Farabî’nin “Toplum Sorunu” nu dert edinmesi muhakkak o günkü Türk-İslam kültürü ile yakından irtibatlıydı. Keza eserin yazıldığı döneme bakacak olursak İslam devletlerinin keyfiyeti pek de iç açıcı değildi. Farabî’nin bu hususları dert edinmiş olmasını anlaşılabilir kılan da o günkü ‘konjonktür’ idi.
Farabî’nin felsefî sistemi ve ele aldığı hususlar Antik Yunan filozofları ile benzeşmekteydi. Fakat buradan Farabî’nin onların bir tercümesi olduğunu ifade etmek sanıyorum ki hem kendisine hem İslam ve Türk
geleneğinin tecrübelerine bir haksızlık niteliğindedir. Kadim Türk geleneklerinde devletin(il) önemi büyüktür. Çoğu milletin tarihte adı dahi geçmezken Türk devlet geleneği çoktan oluşmuştu. Türk tarihi sayısız devletin kurulup yıkılmasına şahit olmuştu ve İslam da yeni bir toplum.....
Oruç Kağan Kaplan
Geçmişte Müslüman kadınlar siyasi partilerin iktidar savaşında araç olarak kullanılmış ancak seçimlerden sonra evlerine geri gönderilmişlerdi. İslamcı olsun olmasın ataerkil zihniyetin uzantısı niteliğindeki bütün siyasi partiler için bu geçerlidir.
Moriskolaştıktan sonra görünüşte Hristiyanlığı kabul etseler de Eski Hristiyanlar onların bu yeni kimliklerine hiçbir zaman güvenmemiş ve kendileri için uygun gördükleri bir zamanda da tamamen tasfiye yoluna gitmişlerdir. Günümüzde bu dramatik süreci iyi tahlil etmediğimiz takdirde dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan sadece Müslümanların değil, ezilen pek çok milletin yaşadığı dramları anlamlandırmamız mümkün değildir
Peygamber dönemi siyasi formasyonunun tam anlamıyla bir devlet şeklini alması daha sonraki dönemlerde görülebilir; ancak peygamber döneminde; yetke (sulta), bu yetkenin kaynağı ve meşruiyeti ispatlamaya yönelen ve dine daveti esas amaç edinen, bu dava-ispat ekseninde şekillenen bir siyasi yapıdan söz edilebilir.
Duygusal boyutta özdeşleşebileceği kahramanlar ile hayalleri bir araya getiren sinema, devletin ideolojisi ile toplum arasında bir arabulucu gibidir. Genellikle ise bu arabuluculuk devletin hanesine artı puan yazdıran ikna ile sonuçlanır.
Sözleşmeyi haklılaştırmak için türev vazifesi gören rasyonalizm, aklı kutsamak adına, bütün etik ve ahlaki değerleri irrasyonel ve modası geçmiş yaftasıyla reddetmiştir.Geleneksel ilişki biçimlerinin ve dayanışma ruhunun kaybolması ile insan muhafazasız kalırken, devlet giderek daha fazla merkezileşmeye ve totaliterleşmeye başlamıştır.
Demokrasi Farabî’ye göre her türlü hazcılığı ihtiva edebilecek ve her türlü fasid fikrin ortaya çıkmasına neden olabilecek bir yönetimdir. Demokrasi herkese her şeyi yapması için serbestiyet tanıdığı için faziletli olması mümkün değildir.