Kıta Avrupası’nda başlayan ve kökleri 15.yüzyıla kadar uzanan modernleşme süreci toplumların felsefi, hukuki, iktisadi, siyasi örgütlenme modellerini derinden sarsacak değişimleri beraberinde getirmiştir. Sürecin bir devamı olarak mütalaa edilen Sanayi İnkılâbı ve Fransız İhtilali ise ulusal egemenlik formülasyonu üzerinden yükselen milli devlet olgusunun yaygın bir politik ünite olarak görünürlük kazanmasına yol açmıştır. İngiltere ve Fransa’nın önderlik ettiği bu süreç, Doğu Avrupa’dan Afrika coğrafyasına uzanan geniş bir alanda etkisini göstermiştir.
Burada Türk modernleşmesinin siyasi evresini teşkil eden milli devlet inşası süreci, Kürt etnisitesi etrafında dile getirilen sorunlar çerçevesinde ele alınacaktır. Milli devlet inşasının belirgin hususiyetleri ortaya konacak, buna bir tepki olarak takdim edilen “Kürt isyanları” olgusu, Kürt hayali cemaatçiliğinin sınırları çerçevesinde tartışılacaktır.
...........
Aytekin Ersal
Geçmişte Müslüman kadınlar siyasi partilerin iktidar savaşında araç olarak kullanılmış ancak seçimlerden sonra evlerine geri gönderilmişlerdi. İslamcı olsun olmasın ataerkil zihniyetin uzantısı niteliğindeki bütün siyasi partiler için bu geçerlidir.
Moriskolaştıktan sonra görünüşte Hristiyanlığı kabul etseler de Eski Hristiyanlar onların bu yeni kimliklerine hiçbir zaman güvenmemiş ve kendileri için uygun gördükleri bir zamanda da tamamen tasfiye yoluna gitmişlerdir. Günümüzde bu dramatik süreci iyi tahlil etmediğimiz takdirde dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan sadece Müslümanların değil, ezilen pek çok milletin yaşadığı dramları anlamlandırmamız mümkün değildir
Peygamber dönemi siyasi formasyonunun tam anlamıyla bir devlet şeklini alması daha sonraki dönemlerde görülebilir; ancak peygamber döneminde; yetke (sulta), bu yetkenin kaynağı ve meşruiyeti ispatlamaya yönelen ve dine daveti esas amaç edinen, bu dava-ispat ekseninde şekillenen bir siyasi yapıdan söz edilebilir.
Duygusal boyutta özdeşleşebileceği kahramanlar ile hayalleri bir araya getiren sinema, devletin ideolojisi ile toplum arasında bir arabulucu gibidir. Genellikle ise bu arabuluculuk devletin hanesine artı puan yazdıran ikna ile sonuçlanır.
Sözleşmeyi haklılaştırmak için türev vazifesi gören rasyonalizm, aklı kutsamak adına, bütün etik ve ahlaki değerleri irrasyonel ve modası geçmiş yaftasıyla reddetmiştir.Geleneksel ilişki biçimlerinin ve dayanışma ruhunun kaybolması ile insan muhafazasız kalırken, devlet giderek daha fazla merkezileşmeye ve totaliterleşmeye başlamıştır.
Demokrasi Farabî’ye göre her türlü hazcılığı ihtiva edebilecek ve her türlü fasid fikrin ortaya çıkmasına neden olabilecek bir yönetimdir. Demokrasi herkese her şeyi yapması için serbestiyet tanıdığı için faziletli olması mümkün değildir.